İnsanlar aniden kaybolsa tüm eşyalarımıza ne olurdu? Evlerimize, okullarımıza, mahallelerimize, şehirlerimize ne olurdu? Filmlerde, dizilerde ve kitaplarda yaygın bir tema olmasına rağmen insanlığın sonunu düşünmek, hâlâ oldukça garip bir şey.
Iowa Eyalet Üniversitesi Toplum ve Bölge Planlama Kentsel Tasarım Doçenti Carlton Basmajian, kasaba ve şehirlerin toplumlarının neye benzeyeceğini planlamalarına yardımcı olan biri olarak bu gibi olasılıklar hakkında bilgi verdi.
Eğer insanlar dünyadan kaybolsaydı ve bir yıl sonra ne olduğunu görmek için Dünya’ya geri dönebilseydiniz, ilk fark edeceğiniz şey Dünya’nın ne kadar sessiz olduğu olurdu.
İnsanların ne kadar gürültü yaptığını fark ederdiniz. Binalar, arabalar, gökyüzü ve neredeyse her şey gürültülü olduğu için ilk önce tüm bu gürültü dururdu. İnsanların olmadığı bir yılın ardından gökyüzü daha mavi, hava daha temiz olurdu. Rüzgar ve yağmur Dünya’nın yüzeyini temizler; insanların yarattığı tüm duman ve toz yok olurdu.
Musluklardan su akmazdı. Su sistemleri sürekli pompalama gerektirir. Eğer su pompalayan makineleri yönetmek için su kaynağında kimse yoksa, o zaman su da olmaz. Ancak herkes ortadan kaybolduktan sonraki ilk soğuk hava dalgasında, soğuk hava borularda bulunan suyu donduracağı için ilk kış geldiğinde o su hâlâ orada olur.
Elektrik olmaz. Enerji santralleri çalışmayı durdurur çünkü kimse onları denetleyemez ve yakıt tedariğini sürdüremez. Böylece evler karanlık olur; ışık, televizyon, telefon ya da bilgisayar olmaz.
Bahçelerdeki çimler o kadar uzar ve sarkar ki büyümeleri durur. Yeni yabani otlar ortaya çıkar ve her yeri kaplar. Daha önce hiç görülmemiş bir sürü bitki bahçelerde kök salar. Bir ağaç her tohum bıraktığında, küçük bir fidan büyüyebilir. Kimse onu sökmek ya da kesmek için orada olmaz.
Etrafta vızıldayan çok daha fazla böcek fark edersiniz. Unutmayın, insanlar böceklerden kurtulmak için ellerinden gelen her şeyi yapma eğiliminde. Bunu yapacak kimse olmayacağı için böcekler geri gelir ve dünyayı yeniden özgürce ele geçirir.
Yaratıklar etrafta dolaşır, evlerinize bakar. Önce küçük olanlar: fareler, köstebekler, rakunlar, kokarcalar, tilkiler ve kunduzlar. Sonra daha büyük hayvanlar: geyikler, çakallar ve ara sıra ayılar. Belki ilk yıl değil ama önünde sonunda gelirler.
Sık sık yangınlar çıkar. Bir ağaca ya da tarlaya düşen yıldırım, çalıları tutuşturabilir ya da evlere ve binalara isabet edebilir. Söndürecek insanlar olmadığından bu yangınlar, kendi kendilerine sönene kadar devam eder.
Bin yıl sonra, hatırladığınız Dünya hâlâ belli belirsiz tanınabilir olur. Bazı şeyler yapıldıkları malzemelere, içinde bulundukları iklime ve sadece şansa bağlı olarak ayakta kalabilir.
Burada bir apartman binası, orada bir sinema salonu ya da yıkılmakta olan bir alışveriş merkezi, kayıp bir medeniyetin anıtları olarak ayakta kalır. Örneğin; Roma İmparatorluğu, 1.500 yıldan daha uzun bir süre önce çöktü, ancak bugün bile bazı kalıntıları mevcut.
İnsanlığın Dünya’dan aniden silinme senaryosu, bize bugün sahip olduğumuz dünyanın biz olmadan ayakta kalamayacağını ve eğer ona özen göstermezsek bizim de hayatta kalamayacağımızı gösteriyor. Uygarlık -her şey gibi- ayakta kalabilmek için sürekli bakıma ihtiyaç duyar.
Derleyen: Görkem Süner