Art Deco tasarım hareketi, 100. yıl dönümünde, 1920’lerin ışıltısından günümüze uzanan kalıcı etkisiyle dünya çapında ilgi görmeye devam ediyor. Bu akımın doğuşu, özellikleri ve günümüz tasarımına yansımaları önemli noktalar barındırıyor.
Detaylar haberimizde…
Bundan yüz yıl önce, Paris’te geniş kapsamlı bir uluslararası sergi düzenlendi. Ziyaretçileri mimari, tasarım, moda ve mücevher alanındaki yeniliklerle büyülemeyi ve Fransa’yı Batı dünyasının tartışılmaz zevk hakemi olarak konumlandırmayı amaçlayan “L’Exposition internationale des arts décoratifs” (Uluslararası Dekoratif Sanatlar Sergisi), Nisan’dan Ekim 1925’e kadar sürdü ve 16 milyon kişiyi ağırladı. Bu sergi, Modernizm ve Art Deco tasarımının bir kutlaması niteliğindeydi.

Seine Nehri’nin her iki yakasında yaklaşık 70 dönümlük bir alana yayılan sergide, 20 ülke, yeni ilerici stili -şık ve geometrik- iç ve dış mekanlarında yansıtan özel pavyonlar inşa etti. Katılımcıların yaklaşık üçte ikisi Fransız firmalarıydı.

Art Deco’nun Doğuşu ve Karakteristikleri
Art Deco tasarım akımı, 1920’ler ve 1930’larda, “Kükreyen Yirmiler” olarak bilinen dönemde ortaya çıktı. Otomobiller, radyo, telefon ve sinema gibi teknolojik gelişmelerin kültürel birer olgu haline geldiği bu dönemde, büyük şehirlerde gökdelenler yükseliyordu ve caz müziği Harlem’in gizli barlarından yankılanıyordu. Kadınların rolünün de değiştiği bu dönemde, I. Dünya Savaşı sırasında kitlesel olarak işgücüne katılan kadınlar, 1920’de oy kullanma hakkını elde ettiler. Kısa elbiseler ve kısa saçlarıyla “Flapper” olarak adlandırılan kadınlar, modanın yeni taşıyıcıları haline gelerek toplumun geleneksel normlarını sarstılar. Bu yeni kadınlar, Edward ve Art Nouveau dönemlerinin süslü, geleneksel mücevheratından farklı, makine çağını kutlayan yeni bir stil arayışındaydılar.

Art Deco, işte tam da bu ortamda doğdu. Şık okyanus gemileri, aerodinamik trenler ve yüksek gökdelenler, akımın favori imgeleri haline geldi; refahı, ilerlemeyi ve teknolojinin tüm sorunlara çare olduğuna dair inancı sembolize ediyorlardı. “Art Deco” terimi -akım 1920’lerden 1930’lara kadar sürdü- 1925’te Paris’te düzenlenen Exposition Internationale des Arts Decoratifs et Industrials Modernes adlı dekoratif sanatlar sergisinden türedi. Mücevheratın öne çıkan öğelerden biri olduğu sergide, jüri modern endüstriyi kutlayan geometrik, doğrusal parçaları seçti.
Art Deco’nun Sanatsal İfadesi
Art Deco sanatçıları, nesnelere fütüristik bir görünüm kazandırmak için dikey çizgileri ve geometrik şekilleri (yaylar, daireler, üçgenler, kareler, dikdörtgenler vb.) tekrarlayan desenlerle kullandı. Manhattan’daki Chrysler Binası, Art Deco mimarisinin klasik bir örneği olarak bu tasarım öğelerinin birçoğunu bünyesinde barındırıyor.
Mücevher tasarımcıları da Art Deco akımının önemli bir parçasıydı. Önceki Art Nouveau akımının organik kıvrımlı süslemelerinden uzaklaşan bu tasarımcılar, dikey çizgiyi ve basit, tekrarlayan geometrik desenleri benimsediler. Amaç, zarafet ve sofistikeliği çağrıştırmaktı. Art Deco mücevhercileri, dönemin ruhunu yansıtmak için platin ve beyaz altın, geometrik şekiller ve canlı renk kontrastları kullandı. Baget, üçgen, trapez ve yarım ay gibi geometrik şekillerdeki elmas kesimleri Art Deco mücevheratında popüler hale geldi. Taş kesimindeki ilerlemeler, mücevhercilere karmaşık parçalar yapma imkanı tanıdı.

Art Deco akımında önemli bir olay da 1922’de Kral Tutankamon’un mezarının keşfiydi. Mısır’ın sanatı ve mimarisi egzotikti – Michelangelo ve Rembrandt gibi eski ustalarla eğitim almış sanatçılar için taze bir ilham kaynağıydı – ve Art Deco uygulayıcıları, Mısır’dan ve gün yüzüne çıkarılan diğer antik uygarlıklardan motifleri kolayca ödünç aldılar.

Art Deco sanatçıları aynı anda hem geçmişten alıyor hem de geleceğe bakıyorlardı. Bu benzersiz kombinasyon, halkın hayal gücünü ele geçiren kendine özgü bir stil yarattı.
Art Deco’nun zamansız güzelliği ve parlak bir geleceğe dair vaadi, “Flapper”ları büyüledi – ve hala bize hitap ediyor. F. Scott Fitzgerald, The Great Gatsby’de bu duyguyu şiirsel bir şekilde ifade etmişti: “Gatsby yeşil ışığa, yıl be yıl önümüzde gerileyen orgazmik geleceğe inanıyordu. O zaman bizden kaçtı, ama önemli değil – yarın daha hızlı koşacağız, kollarımızı daha uzağa uzatacağız… Böylece akıntıya karşı kürek çeken tekneler gibi, durmaksızın geçmişe doğru sürüklendik.”
Derleyen: Enis Yabar