Yapılan araştırma, merakın öğrenme ve karar verme süreçlerindeki temel rolünü inceliyor. Çalışma, bilgi arayışı davranışının nöral temellerini ve gelişimsel aşamalarını basit organizmalardan insanlara kadar geniş bir perspektifte değerlendiriyor.
Detaylar haberimizde…
Merak, insan bilişinin temel bir unsuru olmasına rağmen, biyolojik işlevi, mekanizmaları ve nöral temelleri hala tam olarak anlaşılamıyor. Yine de merak, öğrenme için bir motivasyon kaynağıdır, karar vermede etkilidir ve sağlıklı gelişim için hayati önem taşır. Bu alandaki bilgiyi sınırlayan faktörlerden biri, merakın ne olduğuna dair genel kabul görmüş bir tanımın olmayışı. Diğer bir faktör ise merakı laboratuvar ortamında manipüle eden standartlaştırılmış görevlerin eksikliği. Bu engellere rağmen, son yıllarda merakın nörobilimi ve psikolojisine olan ilgi önemli ölçüde artış gösterdi.
Merakın Tanımı ve Sınıflandırılması
Merakın resmi bir çalışmasını engelleyen faktörlerden biri, terimin tek bir yaygın tanımının olmaması. Gözlemcilerin çoğu, merakın daha geniş bir kategori olan bilgi arayışının özel bir türü olduğunu düşünür. Ancak, merak ve bilgi arayışı arasında resmi bir ayrım yapmak zor bir konu. Sonuç olarak, merak sorununa doğrudan ilgili birçok araştırma, merak terimini kullanmaktan kaçınarak, bunun yerine oyun, keşif, pekiştirmeli öğrenme gibi farklı olgulara odaklanıyor.
Klasik psikolog ve filozof William James, merakı “daha iyi bilişe yönelik bir dürtü” olarak tanımlıyor. Daniel Berlyne ise merakı iki boyutta sınıflandırır: algısal ve epistemik ile spesifik ve dağınık. Algısal merak, canlıları yeni uyaranlar aramaya motive ederken, epistemik merak sadece insanlara özgü bir bilgi edinme dürtüsü olarak tanımlanır. Spesifik merak, belirli bir bilgiye duyulan arzuyu ifade ederken, dağınık merak ise genel olarak algısal veya bilişsel uyarılmaya yönelik bir arzu.
Merakın İşlevi ve Öğrenme İlişkisi
Bilgi somut olmasa da, onu kullanma yeteneğine sahip herhangi bir canlı için gerçek bir değer taşıyor. Bu nedenle, merakın işlevi hakkındaki en popüler teori, öğrenmeyi motive etmesi yönünde. George Loewenstein, merakı “bilgi ve anlayışta bir boşluk algısından kaynaklanan bilişsel olarak indüklenmiş bir yoksunluk” olarak tanımlıyor. Loewenstein’ın bilgi boşluğu teorisine göre, merak, açlık gibi diğer temel dürtüler gibi işlev görür.
Kang ve meslektaşları tarafından yapılan bir çalışma bu teoriyi destekliyor. Çalışma, bir önemsiz soruya verilen yanıta duyulan merakın, o yanıta olan güvenin U şeklinde bir fonksiyonu olduğunu buldu. Katılımcılar, yanıt hakkında hiçbir fikirleri olmadığında ve aşırı derecede emin olduklarında en az meraklıydı; yanıt hakkında bazı fikirleri olup güvenleri olmadığında ise en çok meraklıydı. Bu koşullarda, yanıtı bilme dürtüsü o kadar büyüktü ki, merakın seans bittikten sonra ücretsiz olarak giderilebilecek olmasına rağmen, bilgi için para ödemeye bile razı oldular.
Merakın Nöral Mekanizmaları
Merakın mekanizması, bu davranışı üreten cihazda, yani beyinde bulunur. Kang ve meslektaşları, merakı tetikleyen bir görevi, katılımcılar fMRI’ye girerken onlara önemsiz sorular okuyarak test etti. Beyindeki kaudat çekirdeği ve alt frontal girus (IFG) aktivitesi, kendi bildirilen merak duygusuyla ilişkiliydi. Bu yapılar, birçok ödül türünün beklentisiyle aktive oluyor, bu da merakın bir ödül durumunun beklentisini tetiklediğini gösteriyor.
Jepma ve diğerleri (2012) tarafından yapılan bir başka çalışma ise, merakın öncelikli olarak olumsuz bir durum olduğu sonucuna varıyor. Bu çalışmada, merak, istenen bir şeyin (bilgi) eksikliği olarak görülüyor ve bu hoşnutsuzluk, onu hafifletecek bilgiyi aramaya motive ediyor.
Gruber ve meslektaşlarının (2014) araştırması, merakın öğrenmeyi geliştirdiğini ortaya koydu. Katılımcılar, meraklı oldukları sorulara yanıt verirken, daha sonra yüksek merak seviyesinde izledikleri fotoğrafları, düşük merak seviyesindekilere göre daha iyi hatırladılar. Bu, merak durumunun, insanların merak etmediği şeyler için bile öğrenmeyi artırdığını gösteriyor. Merak, beyindeki ödül sistemlerinin motive edici mekanizmalarıyla ilişkili.
Merakın Gelişimsel Evreleri
Merak, bebeklerin ve çocukların dikkat ve öğrenme çalışmalarının merkezinde yer alıyor. Bebeklerin dünyası öğrenme için potansiyel kaynaklarla dolu. Ancak sınırlı bilgi işlem kaynaklarına sahipler. Bu nedenle, bebekler “örnekleme problemini” çözmek zorundalar: öğrenmeyi mümkün kılmak için dikkat mekanizmalarının çevrelerindeki her şeyden bir alt küme seçmesi gerekir.
Bebekler, belirli bilgilendirici özelliklere yönelmek için basit, düşük seviyeli kurallarla dünyaya geliyor. Örneğin, bir bebeğin bakışları, nesneleri ve şekillerini algılamak için yararlı olan yüksek kontrastlı alanlara çekilir. Bu temel mekanizmalar, merakın nasıl sınıflandırıldığına bağlı olarak, merak olarak nitelendirilebilir veya nitelendirilemez.
Daha sonraki teoriler, bebeklerin değişen bilgi durumlarına göre yenilik ve aşinalık tercihlerini birleştirmeyi amaçladı. “Goldilocks Etkisi” olarak bilinen bir hipoteze göre, bebekler ne çok basit (zaten bellekte kodlanmış) ne de çok karmaşık (mevcut temsillerden çok farklı) olan, orta düzeyde karmaşıklığa sahip uyaranları tercih ederler. Bu, bilişsel kaynakları boşa harcamalarını önler ve öğrenme potansiyellerini maksimize etmelerine yardımcı olur.
Derleyen: Enis Yabar





