Bilim insanları, beynin korku mekanizmasını devre dışı bırakan nadir bir hastalığı inceliyor. Bu keşif, korkunun nasıl çalıştığına dair ezberleri bozuyor ve modern yaşamda korkunun rolünü yeniden düşündürüyor.
Detaylar haberimizde…


Korkunun Evrimsel Kökeni
Korku, yalnızca bir duygu değil; milyonlarca yıldır insan ve hayvan yaşamının en temel savunma mekanizması. Bir aslanla karşılaştığınızda kalp atışınızın hızlanması, kaslarınızın gerilmesi ve beyninizin “kaç ya da savaş” komutu vermesi, tamamen bu evrimsel mirasın bir parçası. Bu mekanizma hayatta kalmamızı sağlar ve sosyal ilişkilerimizden öğrenme süreçlerimize kadar birçok alanı etkiler.
- Korkunun Evrimsel Kökeni
- Jordy Cernik: Korkusuzluğun Günlük Hayattaki Yüzü
- Urbach-Wiethe Sendromu: Korkuyu Yok Eden Mutasyon
- SM Vakası: Bilimin En Çok İncelenen Korkusuz İnsanı
- Amigdala: Beynin Korku Orkestrasının Şefi
- İç ve Dış Tehditler: Korkunun Çift Yüzü
- Korkusuzluğun Sosyal Sonuçları
- Korkusuzluk Modern Dünyada Avantaj mı, Dezavantaj mı?
- Bilimsel ve Tıbbi Çıkarımlar
- Evrimsel Bir Hatırlatma
Ancak bu temel duygudan tamamen yoksun olan insanlar var. Bu kişiler, yüksekten atlamaktan yılanlarla oynamaya kadar tehlikeli eylemleri hiçbir çekince göstermeden yapabiliyor. Bilim insanları için bu durum, beynin en gizemli duygularından biri olan korkunun anlaşılması için benzersiz bir laboratuvar sunuyor.
Jordy Cernik: Korkusuzluğun Günlük Hayattaki Yüzü
İngiltere’de yaşayan Jordy Cernik, Cushing sendromuna bağlı aşırı kaygı sorunları nedeniyle adrenal bezlerini aldırdı. Bu tedavi kaygısını azaltmak için planlanmıştı ama beklenmedik bir yan etki yarattı: Cernik’in korku duygusu neredeyse tamamen ortadan kalktı.
2012’de Disneyland’deki hız trenine bindiğinde heyecanlanmadığını fark etti. Daha sonra paraşütle atladı, köprülerden zipline yaptı, gökdelenlerden ip inişi gerçekleştirdi. Tüm bunları yaparken en ufak bir kalp çarpıntısı ya da adrenal artışı yaşamadı.
Cernik’in deneyimi nadir ama tekil değil. Bu tablo, Urbach-Wiethe sendromu gibi nadir genetik hastalıklarla yaşayan kişilerin de gündelik gerçekliği.
Urbach-Wiethe Sendromu: Korkuyu Yok Eden Mutasyon
Lipoid proteinozis olarak da bilinen Urbach-Wiethe sendromu, ECM1 adlı proteinin üretimindeki bir genetik mutasyondan kaynaklanıyor. Bu protein, hücre dışı matrisi sağlam tutmakla görevli. Mutasyon sonucu kalsiyum ve kollajen birikimi oluşuyor ve özellikle beynin amigdala bölgesi bu süreçten ağır hasar alıyor.
Şimdiye kadar yalnızca yaklaşık 400 kişide teşhis edilen bu hastalık, insanın korku tepkilerini devre dışı bırakmasıyla bilim insanlarının ilgisini çekiyor. ABD’nin Iowa Üniversitesi’nde yürütülen araştırmalar, bu durumun beynin korku mekanizmasını nasıl yeniden şekillendirdiğini anlamaya yardımcı oluyor.
SM Vakası: Bilimin En Çok İncelenen Korkusuz İnsanı
Araştırmacılar tarafından “SM” koduyla tanınan bir hasta, 1980’lerden bu yana bilimsel çalışmaların odağında. SM’e korku filmi maratonları düzenlendi, hayaletli evlere götürüldü, yılan ve örümceklerle karşılaştırıldı; ancak sonuç değişmedi: Korku yoktu.
Araştırmacı Justin Feinstein’ın ekibi SM’in korku yüz ifadelerini tanıyamadığını, ancak mutluluk ve üzüntü gibi duyguları normal algıladığını gösterdi. Dahası SM, tehlikeli insanlara ve durumlara yaklaşmaktan çekinmiyordu; bu da onu birkaç kez silahlı tehditle karşı karşıya getirdi.
Amigdala: Beynin Korku Orkestrasının Şefi


Amigdala, dış dünyadan gelen tehditleri algılayan ve buna uygun fiziksel tepkiyi başlatan bir merkez gibi çalışır. Görme, işitme ve koku gibi duyulardan gelen verileri değerlendirir ve hipotalamus ile hipofiz aracılığıyla adrenal bezlere “adrenalin ve kortizol salgıla” sinyali gönderir. Bu, kalp atışlarını hızlandırır, kasları gerer, kan basıncını yükseltir ve klasik “savaş ya da kaç” tepkisini başlatır.
Bu sistemin yokluğu, bireyleri dış tehlikelere karşı savunmasız kılar. SM’in kişisel alan algısının normal kişilerin yarısı kadar olması, amigdalanın sosyal mesafe ve güven algısını düzenlemedeki rolünü de gösteriyor.
İç ve Dış Tehditler: Korkunun Çift Yüzü

Araştırmalar, beynin korku mekanizmasının iki ayrı yoldan işlediğini gösteriyor. Amigdala, dış tehditlere karşı hızlı tepkiyi yönetirken; beyin sapı iç tehditlere karşı paniği tetikliyor. Normalde amigdala bu içsel paniği frenler. Ancak amigdala hasarı olan kişilerde bu fren mekanizması olmadığı için içsel tehditlere karşı aşırı panik tepkisi görülebiliyor.
Nitekim bir deneyde SM’e karbondioksit solutulduğunda hayatının en yoğun panik atağını yaşadı. Bu bulgu, korkunun sadece dışsal değil, içsel tehlikelerle de farklı biçimlerde ortaya çıktığını kanıtlıyor.
Korkusuzluğun Sosyal Sonuçları
Korku yalnızca fiziksel tehlikelerden korunmayı sağlamaz; aynı zamanda sosyal ilişkilerde sınır çizer. SM’in kişisel mesafe tercihi, sağlıklı bireylerin yarısı kadar. Bu, onun potansiyel olarak tehlikeli yabancılara çok daha yakın durmasına neden oluyor.
Maryland Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Alexander Shackman’a göre, bu bulgular amigdalanın sosyal dünyada nasıl davrandığımızı düzenleyen bir mekanizma olduğunu ortaya koyuyor. Sağlıklı bir amigdala, yalnızca tehlikeyi değil, aynı zamanda sosyal mesafeyi de ayarlıyor.
Korkusuzluk Modern Dünyada Avantaj mı, Dezavantaj mı?
Feinstein’a göre modern toplumlarda temel hayatta kalma ihtiyaçlarımız karşılanmış durumda, ancak stres ve kaygı bozuklukları hiç olmadığı kadar yaygın. Bu da “korku mekanizması artık bize zarar mı veriyor?” sorusunu gündeme getiriyor.
Bununla birlikte korku duygusunun tamamen yokluğu, bireyleri gerçek tehlikelere karşı savunmasız bırakıyor. Korku, evrimsel olarak geliştirdiğimiz bir “erken uyarı sistemi” ve modern yaşamda hâlâ kritik rol oynuyor.
Bilimsel ve Tıbbi Çıkarımlar
Araştırmacılar, amigdalanın farklı korku türlerini yönetmedeki rolünü keşfettikçe kaygı, panik bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu gibi rahatsızlıklar için yeni tedavi yolları da gündeme gelebilir.
Bu bulgular, beynin korku mekanizmasının tek bir devreden ibaret olmadığını ve farklı tehdit türlerine farklı devrelerle yanıt verdiğini gösteriyor. Böylece gelecekte “korkuyu düzenleyen” terapiler geliştirilebilir.
Evrimsel Bir Hatırlatma
Hayvanlar doğada amigdala hasarıyla yaşadıklarında kısa sürede ölür; çünkü tehlikeleri algılayamazlar. Ancak SM, yarım yüzyıldan uzun süredir amigdala olmadan yaşamayı başardı. Bu durum, modern yaşamda korkunun gerekliliğini sorgulatan bir tablo oluşturuyor.
Korkunun evrimsel rolü yadsınamaz; fakat bu duygunun hangi durumlarda yararlı, hangi durumlarda zararlı olduğunu anlamak artık her zamankinden daha önemli.
Kaynakça
BBC Future. “The Rare Disease That Stops Us Feeling Fear.” Erişim: 2025-09-24. https://www.bbc.com/future/article/20250924-the-rare-disease-that-stops-us-feeling-fear
Derleyen: Eda Azap Öztemel






