Sinema dünyasının klasikleşmiş yapıtlarından biri olan James Bond, baş karakterinin imrenilen macerasının yanı sıra onu her fırsatta rakiplerinden bir adım öne taşıyan icatları ile de hafızalarda yer tutuyor.
Sean Connery’nin 1962’de 007 olarak ilk kez ortaya çıkışından Daniel Craig’in geçen yılki son performansına kadar 60 yılı aşkın bir süre beyaz perdede boy gösteren ajanın gerçekte bir benzerinin çıkıp çıkmayacağı bilinmez, fakat kullandıkları gerçek dünyada şimdiden hayata geçti ve geçmeye devam ediyor. Aşağıda söz konusu gerçeğe dönüşen bazı buluşları sizlere sunuyoruz.
Sualtı Arabası
Roger Moore’un başrolde oynadığı 1977 yapımı The Spy Who Loved Me filminde Bond, kötü adamdan kaçmak için Turbo’sunu bir rıhtımdan suya indirir. Ancak, tam kahramanın işinin bittiğini düşündüğünüz anda, aracın tekerlekleri sıkışıp kanatçıklar dışarı çıkar ve suda hızla ilerleyebilen bir denizaltıya dönüşür.
İsviçreli otomobil tasarımcısı Frank M. Rinderknecht, filmden ilhamla buluşu gerçeğe dönüştürmeye karar verdi. 2008 yılında, The Spy Who Loved Me filmindekine benzer şekilde su altında ‘uçuyor’ gibi görünen amfibi(hem karada hem suda) bir araç olan sQuba’yı tanıttı.
sQuba ile 30 metreye kadar derine dalabilir, yukarı, aşağı, sağa ve sola hareket ettiren, döner kafalara monte edilmiş iki jet ile su altında kolayca gezinebilirsiniz.
Araç, su geçirmez özelliğinin çok zor olmasından ötürü üstü açık şekilde tasarlanmış. Bu şekilde su altında kullanılmak istendiğinde ise filmdekinin aksine takım elbise değil tüplü dalış kıyafeti giymek gerekir.
O zamanlar sQuba, sahibi Rinderknecht’e yaklaşık 750 bin pounda mal oldu.
Filmde kullanılan pervaneli araba ise, 1989’da ABD’de yer alan Long Island’daki bir depolama biriminin küçük bir işletme sahibi tarafından himaye edildi. ‘Wet Nellie’ olarak bilinen Turbo’nun, konteynerin bedelini 10 yıl peşin ödeyen yapım şirketi tarafından depoda bırakıldığı sanılıyor. Ancak ödeme bitince ve kimse almaya gelmeyince pervaneli araba satışa çıkarıldı.
Bununla birlikte, 2013’te “gizemli bir adam”, bir müzayedede ikonik araca sahip olmak için 1 milyon dolar ödedi ve bunun Elon Musk olduğu ortaya çıktı.
Röntgen Gözlüğü
James Bond, düşmanların silahlı olup olmadığını görselleştirmek için, 1999’da çekilen The World is Not Enough filminde kıyafetlerin altını görmesine izin veren X-Ray gözlükleri kullandı.
Filmin üzerinden yaklaşık 14 yıl sonra, Evena Medical ve Epson tarafından benzer bir sonuca ulaşabilen ancak biraz daha az göz alıcı bir amaç için bir X-Ray gözlük geliştirildi.
Söz konusu gözlük, doktorların ve hemşirelerin cerrahi işlemlerde damarları daha kolay bulmak için hastaların cildine bakmalarına olanak tanıyor.
Gözlük, damarlar tarafından emilebilen ancak dokudan yansıyan dalga boylarında yakın ultraviyole ışınları yayarak çalışıyor. Kameralar bu ışığın nereden geldiğini tespit edip emildiğini algılıyor. Bu veriler de kan damarlarının bir haritasını oluşturmak için kullanılıyor. Damar sisteminin bir katmanı daha sonra kullanıcıya iğneyi nereye sokacağını göstermek için gerçek zamanlı olarak bir vizöre yansıtılıyor.
O zamandan günümüze, işçilerin binaların arkasını görmesini sağlayan bir kask ve sürücülerin arabalarının arkasını görerek park etmelerine yardımcı olabilecek camlar gibi ‘X-Ray özelliklerinin’ diğer versiyonları piyasaya sürüldü.
Mikroçip İmplantı
2006’da Casino Royale filminde İngiliz Özel İstihbarat Birimi MI6’nın başkanı ve Judi Dench’in canlandırdığı Bond’un kadın lideri M, Bond’a hayati belirtilerini ölçen ve konumunu takip eden bir mikroçip enjekte ettirir. Bu çip, onun bir poker maçı sırasında geçirdiği kalp krizi atağını atlatmasına yardımcı olur.
Henüz insanlar için benzer bir implant icat edilmemişse de çeşitli uygulamalarda kullanılmak üzere akıllı telefonlarımız aracılığıyla GPS takibi sıradan hale geldi diyebiliriz. En son iPhone 14 serisi de dahil olmak üzere birçok cihaz, artık telefon hizmeti olmadığında bile acil durum mesajları gönderebilmeleri için gereken uydu bağlantısına sahip. Ayrıca, FitBit ve Apple Watch gibi birçok mevcut giyilebilir teknoloji, kullanıcının kalp atış hızı ve kandaki oksijen seviyeleri gibi biyometrik verilerini ölçebilmekte.
Bununla birlikte, ilaç sağlayabilen, şeker hastaları için kan şekerini ölçebilen ve belden aşağısı felçli kimselerin tekrar yürümesine izin verebilen tıbbi implantlar geliştirilmekte.
Beyin-bilgisayar arayüzü olarak çalışabilen ve insan zekasını iyileştirebilen ki buna Elon Musk’ın şimdiye kadar sadece bir maymun üzerinde denediği Neuralink çipi de dahil olan beyin çiplerinin önümüzdeki birkaç yıl içinde piyasaya çıkacağı da söyleniyor.
Sırt Roketleri
Sırt Roketleri (JetPack) ilk kez 1965’te çekilen Thunderball filminde, Bond’un Fransız düşman Jacques Bouvar’ı öldürdükten sonra olay yerinden kaçmak için kullandığında ortaya çıktı.
Teknoloji bundan yıllar önce kurgusal hikayelerde yer aldığından ve mühendisler onları gerçeğe dönüştürmek için çalıştıklarından, bu sırt roketleri aslında kullanılan bir teknolojiydi .
Bell Textron markalı JetPackler orijinal olarak ABD Ordusu için inşa edilmişti. Cihaz, hidrojen peroksit yakıtı ile kullanıcıyı havaya 10 metre kadar yükseltiyordu. Maksimum uçuş süresi yalnızca 21 saniyeydi. Azami hızı ise 25 km’nin altındaydı. Bu nedenle pek kullanışlı değildi.
Halihazırda kullanım için yeterince güvenli ve verimli kabul edilen bir sırt roketimiz olmasa da teknoloji 1960’lardan bu yana önemli ölçüde gelişti. Gravity Industries’den mucit Richard Browning tarafından geliştirilen bir giysi, uçmak için 1.000’den fazla beygir gücü üreten beş gaz ve fren türbini kullanıyor. 10 dakikaya varan toplam uçuş süresiyle saatte 135 km ye varan etkileyici hızlara ve 6 metreye varan yüksekliklere de ulaşabiliyor.
Geçtiğimiz yıl, İngiliz Kraliyet Donanmasının Gravity Industries markalı jetPackleri deniz askeri tatbikatlarında denediği bildirildi.
Biyonik Eller
Bond serisinde görülen ilk teknoloji parçalarından bazıları, 1962 yılında çekilen Dr. No filminde Dr. No tarafından kullanılan özel protez ellerdi.
Kötü adam, radyasyon üzerinde deneyler yaparak gerçek ellerini kaybettikten sonra robotik uzantıları kullanmaya başladı. Bir sahnede onları heykeli ezmek için kullandığında ne kadar güçlü olduğunu görsek de başka bir sahnede, parmaklarını dilediği gibi açıp kapayamadığında zayıflığı ortaya çıktı. Bu durum, nihayetinde içine düştüğü zehirli bir fıçıdan çıkamadığı zaman onun ölümüne sebep oldu.
Kullanıcının orijinal işlevselliğinin yüzde 90’ından fazlasını eski haline getirebilen protez uzuvlarda 1960’lardan bu yana önemli ilerlemeler kaydedildi. Özellikle, biyonik eller, doğal olarak uyarlanabilir güç, hız ve kavrama seviyelerine sahip hatta zihin tarafından kontrol edilebilir seviyede optimize edildi.
Gothenburg’daki Chalmers Teknoloji Üniversitesi’ndeki bilim insanları tarafından geliştirilen en gelişmiş biyonik el, kullanıcının sinirlerine bağlanacak şekilde tasarlandığından dokunma duyusu özelliğini bile içeriyor.
Son olarak, taşı kıramasa da ağırlığına karşı en güçlü kavrama gücüne sahip robotik el, Kore Makine ve Malzeme Enstitüsü’nde Dr. Do tarafından geliştirildi.
Derleyen: Muhammed Bayar