11 Aralık 1951 günü kimyager Paul Charpentier, Fransız ilaç şirketi Rhone-Poulenc’in laboratuvarında Psikiyatri alanını sonsuza dek değiştirecek bir ilaç hazırladı. Bu ilaç sayesinde milyonlara ulaştı.
Charpentier’in amacı bu ilaç ile yeni bir devrim başlatmak değildi. O, kişi alerjik olduğu madde ile karşılaştığında meydana gelen kimyasal tepkimeyi önleyen, daha iyi bir antihistamin yapmak istiyordu. Kimyager Charpentier, genelde kaygılı olan hastalarda yatıştırıcı özelliği için kullanılan, promazin adı verilen mevcut ilacı değiştirerek klorpromazin adı verilen yeni bir ilaç yaptı.
Bu yeni ilaç, daha etkili bir anestezi arayışında olan Henri Laborit isimli cerrahın radarına takıldı. Hastalarda sakinleştirici bir etki yaptığını fark eden Laborit, 1952 yılında Paris’te bir askeri hastanede görev yapan meslektaşlarını ilacı psikoz hastası olan 24 yaşındaki bir adama vermeye ikna etti. Yirmi gün süren tedavinin ardından adam normal bir hayat yaşamaya hazırdı.
İlacın nasıl çalıştığından kimse emin değildi ama Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da psikoz tedavisi olarak bilinirliği çok arttı ve bugün bilinen hali olan antipsikotik halini aldı.
Aynı zamanda, amfetaminler gibi nörotransmitter dopamin salınımını artırmak için kullanılan ilaçların psikotik semptomların başlamasına yol açabileceği bulundu. Ve sonunda araştırmacılar, klorpromazin gibi ilaçların dopamini azaltarak çalışabileceğini keşfettiler. Dopamin seviyeleriyle oynamak şizofreni tedavisinin yapı taşı haline geldi. Bu sayede şizofreni için dopamin hipotezinin temeli atılmış oldu.
Ancak 20. yüzyılın ortalarındaki keşiften sonra bu alanda pek ilerleme olmadı.
Dopamin odağı, antipsikotiklerin şizofreni için klasik tedavi haline gelmesine yol açtı. Şu an piyasada bulunan ilaçlar, bu durumu yaşayan birçok insan için sadece bir dereceye kadar rahatlama sağlıyor. Bazı hastalar için zayıf bir etkiye sahipken bazı hastalar için de sıfır etkiye sahip. Hem istenmeyen hem de bunaltıcı olan yan etkileri ile bilinmekteydi.
İlginç bir şekilde şizofreninin semptomlarına karşı en iyi sonucu veren antipsikotik, 1980 yılının sonlarına doğru bulunan klozapin isimli ilaç, kilo alımı, diyabet ve aşırı uyku durumu gibi istenmeyen etkilere sahipti.
Columbia Üniversitesi’nde Klinik Psikiyatri Doçenti Ragy Girgis, “Bu herkeste işe yaramıyor ancak ilaçlar kadar etkili ve şaşırtıcı.” dedi. Şu anda mevcut olan ilaçların zayıf etkinliği ve bilinen kötü yan etkileri, şizofreni hastalarının büyük bir bölümünün ilaçları almayı bıraktığı anlamına geliyor.
Bu kötü bilinirliğe rağmen, yeni bir ilaç bu alana ümit veriyor: Xanomeline-trospium veya bilinen adıyla KarXT, yan etkilerini sınırlayıp semptomları azaltmada umut vaat ediyor ve dopamin iletimini azaltmanın yeni bir yoluna sahip oluyor.
Londra’da bir psikiyatrist ve Londra’daki King’s College’da duygudurum bozuklukları ve psikoz öğretim görevlisi olan Sameer Jauhar, “Saha çok uzun zamandır böyle bir şeyi bekliyor.” dedi.
New York’taki Hofstra Üniversitesi’nde psikiyatri Profesörü Christoph U. Correll, “Bence bu bir atılım. 70 yıldır yeni bir eylem mekanizması bekliyoruz.” diyor.
Dopamin, kilit bir nokta gibi görünse de, dünya çapında yaklaşık olarak 24 milyon insanı etkileyen şizofreniyi tam olarak neyin tetiklediği hala sırrını gizliyor. Ancak, bu alan her zaman yeni bir tedaviye açık.
Bu sırrını gizleme durumu, dünya çapında hastalığın artmasının önde gelen nedenlerinden biri.
Şizofreni hastası olan her 20 kişiden 1’i hayatına son veriyor. Yaklaşık olarak %80’i işten ayrılıyor ve etkilenen insanların yaşamları bir ile yirmi yıl arasında kısalıyor.
Derleyen: Beyza Keleş