- Gök bilimciler, evrenin derinliklerindeki “ağlar” olarak adlandırılan gizemli yapıları ilk defa dolaylı değil, doğrudan tespit etti.
- Ağların keşfi, evrende bulunan hidrojen gazının büyük bir kısmının bu yapıda bulunduğunu ve bu gazın galaksilerin oluşumu ve büyümesinde temel bir rol oynadığını gösteriyor.
- Bu keşif, evrenin ilk dönemlerine ve evrenin nasıl şekillendiğine dair önemli bilgiler sunuyor ve bilim dünyasında büyük ilgi uyandırıyor.
Gök bilimcilerin evrenin derinliklerindeki sırları çözmek için çabalarını sürdürmeye devam ederken elde ettikleri son bulgular, bilim dünyasını büyüleyen yeni bir keşfi işaret eder nitelikte. Galaksiler arası uzayın mürekkepli bölgelerinde, uzun bir süre boyunca gizlenen ve neredeyse görünmez olan “ağlar” olarak adlandırılan yapılar, sonunda doğrudan tespit edilebildi. Bu keşif ayrıca, evrenimizin büyüklüğünü ve karmaşıklığını daha iyi anlamamıza olanak tanıyacak önemli bir adım olarak kabul ediliyor.
Daha önce, evrende varlıkları genellikle kuasarlar gibi en parlak ışık kaynaklarının etrafında belirtilen bu filament ağı, uzayın büyük bir kısmında bulunan ve galaksileri birbirine bağlayan bir ağın parçası olarak biliniyordu. Ancak ağlar, genellikle doğrudan tespit edilememiş ve gökbilimciler tarafından dolaylı olarak gözlemlenmişti.
Özellikle teknolojideki gelişmeler ve gök bilim araştırmalarındaki ilerlemeler sayesinde, bu geniş ağın doğrudan varlığı sonunda tespit edilebildi. Gök bilimciler, ağların soluk parıltısını kaydederek, evrenin derinliklerindeki bu gizemli yapıları incelemeye başladıklarını açıklarken bu durum, galaksiler arası uzayın daha önce görülmemiş bir yönünün keşfedilmesi anlamına geliyordu. Evrenin karmaşıklığını hatta evrimini daha iyi anlamamıza olanak tanıyacak gibi görünüyor.
Ağların Gizemi
Evren, gözle görünen karmaşıklığı ve büyüklüğüyle insanın hayal gücünü zorlayan bir olgu olarak karşımıza çıktığından, ilk bakışta evrenin uzayın derinliklerinde izole adalar gibi görünmediğini anlamak önemli bir nokta. Ayrıca, modern kozmoloji teorileri, evrenin farklı bölgelerini birbirine bağlayan karmaşık bir yapıya işaret ediyor. Bu yapı, kozmik karanlık madde ağı olarak adlandırılıyor ve evrendeki nesneler arasındaki büyük mesafeleri aşan bir bağlantı sağlıyor.
Kozmik karanlık madde, görünür madde ile etkileşime girmeyen bir tür maddedir ve çekim etkisiyle galaksiler arasında büyük filamentler veya ağlar oluşturur. Bu filamentler, evrenin genel yapısını şekillendiren büyük bir örgü gibi davranır. Örgüler bir noktada, galaksi kümelerini ve galaksileri birbirine bağlar, böylece evrenin izole adalar yerine daha kohezif bir yapıya sahip olduğunu bize gösterir.
Evrenin evrimi açısından, bu filamentler oldukça önemli. İlk evrenin sıcak ve yoğun bir halde başlamasıyla yerçekimi etkisi altında birleşen bu filamentler, seyrek galaksiler arası ortamdan hidrojen gazını toplar ve akar. Hidrojen gazı ise, galaksilerin oluşumu ve büyümesi için temel bir bileşendir. Yıldızlar, bu hidrojen gazının yoğunlaşması sonucu oluşur ve evrende parlaklığıyla parlayan yıldızlar, bu taze malzeme kaynağı sayesinde meydana gelir.
Ancak bu soğuk ve dağınık hidrojen gazının loş ışıltısını tespit etmek astronomlar için kolay değil. Çünkü evrende bulunan parlak nesneler, bu loş ışıltının gölgesinde kaybolabilir. Bu nedenle, hidrojen gazının dağılımını ve davranışını anlamak, astronomi ve kozmoloji açısından önemli bir hedef olarak karşımıza çıkar.
Bilim insanlarının aktardığına göre, Büyük Patlama ile başlayan evrenin evrimi sırasında oluşan hidrojen gazının tahmini %60’ının, evreni bir arada tutan ve galaksiler arasındaki bağlantıyı sağlayan kozmik ağda bulunduğu düşünülüyor. Dr. Martin, “Kozmik ağ, evrenimizin mimarisini tanımlıyor. Galaksimizdeki normal veya baryonik maddenin çoğunun bu ağda bulunduğu ve bu maddenin doğrudan karanlık maddenin yerini izlediği düşünülüyor.” diye ekliyor.
Ancak evren gözlemciler için karmaşık bir ışık yelpazesiyle dolu olduğundan, Güneş sisteminin parıltısı, galaksilerin parıltısı ve daha birçok farklı ışık türünü içeriyor. Ayrıca Dünya’dan gözlem yaparken, atmosferik ışık gibi ek sorunlar da devreye giriyor. Tam da bu nedenle, kozmik ağın en gizli ve zor bulunan bölgelerini keşfetmek isteyen Dr. Martin ve meslektaşları, hidrojen gazının loş Lyman alfa emisyonunu aramak için özel bir araç geliştirdiler.
Bu araç, Keck Kozmik Ağ Görüntüleyicisi (KCWI) olarak adlandırılarak Hawaii’deki Maunakea’da bulunan W. M. Keck Gözlemevinde kullanıldı.
Dr. Martin, bu durumu “A ve B olmak üzere iki farklı gökyüzü parçasına bakıyoruz” diye anlatırken ekliyor: “Filament yapıları, yamalardaki iki yönde farklı mesafelerde olacak, böylece B görüntüsünden arka plan ışığını alıp A’dan çıkarabilir veya tam tersini yaparak sadece yapıları bırakabilirsiniz. Bu yöntemin işe yarayacağını göstermek için 2019’da bunun ayrıntılı simülasyonlarını yaptım.”
Araştırmacılar daha sonra gökyüzünün belirli bölgelerini inceleyerek Lyman alfa çizgisinin yoğunlaştığı yerleri aradılar. Bu araştırmaların sonuçları ise şu şekilde:
Evren, genişledikçe daha uzak mesafelerdeki ışığın dalga boyu spektrumunun kırmızı ucuna doğru kaydığını gözlemliyoruz. Bu nedenle, emisyon ne kadar kırmızıysa, ışığın kaynağı o kadar uzakta kalıyor. Bu durum, araştırma ekibinin emisyonun üç boyutlu bir haritasını çıkarmasına olanak tanımıştır. Işık ise bize ulaşmak için 10 ila 12 milyar yıl boyunca seyahat etmiş bir ışığı temsil ediyor.
Büyük Patlama’dan yaklaşık 13,8 milyar yıl önce meydana geldiği düşünülen evrenin çok erken dönemlerini yansıtan bu araştırmadan elde edilen sonuçlar, evrenin en gizli ve karmaşık bölgelerindeki kozmik ağın izini sürmek, evrenin madde dağılımını incelemek ve evrende nasıl yapıların oluştuğunu anlamak için yeni bir yöntem sunar nitelikte. Araştırmacılar, bu yaklaşımın evrenin derinliklerine daha iyi bir bakış sunarak bilimsel anlamda önemli bir keşif olduğunu belirtmekten kaçınmıyorlar.
Caltech’ten astrofizikçi ve enstrüman bilimcisi Mateusz Matuszewski, “Bu yeni aracın daha uzak filamentler ve ilk yıldız ve kara deliklerin oluştuğu dönem hakkında öğrenmemize yardımcı olacakları konusunda çok heyecanlıyız.” diye ekliyor.
Sonuç olarak bu önemli keşif, evrenin en gizli ve karmaşık bölgelerini aydınlatan bir pencere açıyor. Ağların doğrudan tespiti, evrenin yapısını ve evrimini daha iyi anlamamıza olanak sağlıyor. Ayrıca hidrojen gazının bu yapı içindeki rolü, evrenin oluşumu ve büyümesinin anahtar bir parçası olarak ortaya çıkıyor. Ayrıca evrenin geçmişi ve geleceği hakkında daha fazla bilgi edinmemize ve bilim dünyasının sınırlarını genişletmemize yardımcı oluyor diyebiliriz.
Araştırma Nature Astronomy dergisinde yayımlandı.
Derleyen: Dilara Melisa Yaman