28 Years Later’ın Kan Donduran Sahneleri iPhone’la Çekildi

28 years later
Destek Olun: Dijitaliyidir'de yayımlanan reklamları engellemek için AdBlocker kullanmazsanız bize destek olmuş olursunuz. Ayrıca ekibimize destek olmak isterseniz Google aracılığı ile destek olabilirsiniz. Şimdiden teşekkürler.
Aslıhan Yıldız
11 dk okuma süresi

28 Years Later’ın yönetmeni Danny Boyle, WIRED’a verdiği röportajda kıyamet atmosferi yaratmada çevik kameraların etkili olduğunu söyledi ve zombi türüne yön vermesine rağmen bu filmleri izlemediğini belirtti.

Detaylar haberimizde…

2001 yılında yönetmen Danny Boyle, yeni filmi 28 Days Later için büyük bir sorunla karşı karşıyaydı. Düşük bütçeli bu post-apokaliptik korku filminde, dönemin tanınmamış oyuncusu Cillian Murphy’nin terk edilmiş Londra sokaklarında gezdiği sahneler yer alacaktı. Ancak koca bir şehri kapatmak mümkün değildi; stüdyoda yeniden kurmak ise bütçeyi aşıyordu.

Boyle, çığır açan bir kararla, dönemin yenilikçi teknolojisi olan hafif, düşük çözünürlüklü Canon dijital kameraları tercih etti. Bu kameralar sayesinde Westminster Köprüsü ve Piccadilly Circus gibi simgesel mekânlarda çekimler bir saatten kısa sürede tamamlandı. Aynı zamanda bu yöntem, 28 Days Later’a hâlâ hatırlanan o özgün, grenli ve sert görsel estetiği kazandırdı.

Aradan yaklaşık otuz yıl geçti ve Boyle benzer bir yaratıcı sınavla yeniden karşılaştı. Serinin yeni halkası 28 Years Later, “Rage Virüsü”nün ilk patlak verdiği olaylardan tam 28 yıl sonrasını konu alıyor. Dış dünyadan tamamen kopmuş, karantinaya alınmış Birleşik Krallık’ta doğa yeniden hakimiyet kurarken, hayatta kalan insanlar ve zombimsi yaratıklar hâlâ varlıklarını sürdürüyor.

Bu kıyamet sonrası manzarayı gerçeğe dönüştürmek isteyen Boyle, bir kez daha hafif ekipmanlara yöneldi. Ancak bu kez tercih ettiği kamera bir Canon değil, bir iPhone oldu. Çekimler, İngiltere’nin kuzeyindeki vahşi doğasıyla bilinen Northumbria bölgesinde yapıldı. iPhone’un taşınabilirliği, ekipmanın zorlu koşullarda esneklik sağlaması ve yeni nesil görüntü teknolojisi sayesinde Boyle, olağanüstü gerçekçilikte ve “çarpıcılıkta” sahneler yakalayabildi.

Danny Boyle, iPhone ile çekim yapmanın “şiddetin doğasını daha çarpıcı, daha doğrudan bir şekilde aktarmasına” imkân tanıdığını belirtiyor. Usta yönetmen böylece teknolojinin sinemada nasıl yaratıcı bir araç hâline gelebileceğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Danny Boyle, WIRED dergisine verdiği röportajda, iPhone ile çekim yapmanın kendilerine “büyük miktarda ekipman olmadan hareket etme” imkânı sağladığını söyledi. Yönetmen, Kuzey İngiltere’deki Northumbria bölgesinin büyük bir kısmının bin yıl öncesine benzediğini belirterek, “Bu sayede insan etkisinden uzak kalan kırsal alanlarda hızlı ve hafif hareket edebildik” dedi.

Danny Boyle’dan Korku ve Umut Arasında Yeni Bir Hikâye: 28 Years Later

28 Years Later, Danny Boyle için pek çok açıdan tam bir “döngüyü tamamlama” anı niteliğinde. Yönetmen, o dönemde Trainspotting gibi karanlık komedilerle tanınırken, ilk filmle birlikte türler arası ustalığını kanıtlamıştı. Ancak geçen onlarca yıl boyunca bu post-apokaliptik dünyaya dönmekten kaçındı ve 2007 yapımı 28 Weeks Later devam filminde yer almadı. Boyle’un geri dönüşü ise kısmen Covid-19 pandemisinin Londra’yı boşaltan sahneleri gerçeğe dönüştürmesiyle tetiklendi. Bu dönüş, seriyi hem yeni bir üçlemeye hazırlıyor hem de yaşam, ölüm ve ebeveyn-çocuk arasındaki sarsılmaz bağ üzerine dokunaklı bir hikâye anlatmayı başarıyor.

Boyle’a göre, senarist Alex Garland ile birlikte yarattığı dünyayı yeniden ele almak için birçok geçerli neden vardı. Ancak bu filmi çekmek için asla yanlış bir zaman olmayacaktı; günümüzün apokaliptik gerçekliği düşünüldüğünde zamanlamanın özellikle anlamlı olduğu da bir gerçek.

Boyle, WIRED dergisine verdiği röportajda şunları söyledi: “Kıyamet temalı hikâyelere olan ilgi hiç azalmadı. Bunun nedeni kötü zamanlardan geçiyor olmamız mı, bilemiyorum. Ancak kesin olan şu ki, dünyanın korkunçluğu ilk filmi çektiğimiz zamandan bu yana azalmadı. Hatta daha da kötüleşti ve bu da filme yansıyor; ister savaşın, ister enfeksiyonun korkunçluğu olsun.”

Filmin vizyona girmesinden önce WIRED ile konuşan Boyle, neden şimdi bir devam filmi için en doğru zaman olduğunu, iPhone ile çekmenin avantajları ve dezavantajlarını ve 28 Years Later’ı çıkarmak için gerçek anlamda 28 yıl bekleyemeyeceğini anlattı.

Bütçe Dostu Bullet Time

Bu ayın başında IGN, 28 Years Later filminin kamera arkası görüntülerini yayınladı. Görüntülerde, özel aksesuarlarla donatılmış 20 adet iPhone 15 Pro Max’in yarım daire şeklinde dizildiği devasa bir sistem yer alıyor. Danny Boyle, Zoom üzerinden yaptığı röportajda, bu akıllı telefon dizisinin karmaşık aksiyon sahnelerini aynı anda birçok açıdan çekmelerini sağladığını anlattı.

Boyle, bu sistemi The Matrix filminde kullanılan “bullet time” efektine benzeterek “fakirlerin bullet time’ı” dedi. Ancak The Matrix’in fizik kurallarını zorlayan dövüş sahnelerini görselleştirmek için bullet time’ı kullanırken, kendisinin amacının dünyasındaki şiddetin gerçekçiliğini yansıtmak olduğunu söyledi. “Bu tekniği şiddet sahnelerinde kullandık. Bazen ortaya çıkan görüntüler oldukça çarpıcı ve beklenmedikti,” diye ekledi.

iPhone kullanımı sadece bu büyük kamera düzeniyle sınırlı kalmadı. Boyle, Apple cihazının filmin “ana kamerası” olduğunu ve akıllı telefonla çekmenin, geleneksel sinema kameralarına kıyasla sağladığı “anlık ve doğal” çekim avantajını vurguladı. Hatta bazı sahnelerde oyunculara iPhone verip kendi perspektiflerinden çekim yapmalarını sağladı.

Yönetmen, bu yöntemin bazı küçük dezavantajları olduğunu da itiraf etti; özellikle iPhone’un otomatik odaklama sistemiyle ilgili. “Sistemi devre dışı bırakmak gerekiyor,” dedi. Çünkü iPhone kamerası, fotoğraf ya da videodaki en parlak ışık ya da en büyük nesneye otomatik olarak odaklanıyor. Oysa dramatik sahnelerde odak noktası her zaman bu değil; “Öykünün olması gereken yerde olmalı,” diye açıkladı.

Tüm bu küçük zorluklar, iPhone ile çekmenin sağladığı sayısız avantajın yanında önemsiz kalıyor. Boyle, iPhone’un 4K çözünürlükte, saniyede 60 kareye kadar çekim yapabilmesini ve bu sayede hem büyüleyici doğal manzaraları hem de sert şiddet sahnelerini, 28 Days Later’da kullanılan ağır kameraların çok daha hafif bir cihazla yakalayabildiğini söyledi.

“Doğa ve güzellik kaydı, korku ile kontrast oluşturması açısından çok önemliydi,” diye sözlerini tamamladı Danny Boyle.

28 Years Later
28 Years Later setinde Danny Boyle – Miya Mizuno

Covid-19 İlhamıyla: Danny Boyle’dan 28 Years Later’a Yeni Bir Perspektif

Danny Boyle, 2002 yılında çektiği 28 Days Later filminde anlattığı distopik dünyanın gerçek hayatta gerçekleşeceğini hiç düşünmemişti. Ancak 2020 yılında yaşanan Covid-19 pandemisi, Londra başta olmak üzere birçok şehrin bir gecede sessizliğe bürünmesiyle onun vizyonunu adeta gerçeğe dönüştürdü.

Boyle, pandemi sürecinde şehirlerin aniden boşalmasını, filmlerden fırlamış gibi gördüğünü belirtiyor: “Bir anda şehirlerin boşaldığını görmek, sadece film sahnelerinde mümkün olan bir şey gibi görünüyordu. Ama sonra bu, insanların günlük hayatında yaşandı.”

Pandeminin getirdiği küresel karantinalar, yönetmene 28 Days Later için daha önce yaşadığı déjà vu hissini tekrar yaşatırken, onu asıl etkileyen şey pandeminin hemen ardından insanların davranışlarında yaşanan değişiklikler oldu. Boyle, bu değişikliklerin devam filmi 28 Years Later’ın hikâyesine ilham verdiğini söylüyor.

Pandeminin ilk günlerinde herkes hijyene azami dikkat gösterirken, zamanla bu çabanın azaldığını gözlemleyen Boyle, “Başlangıçta herkes ellerini özenle yıkıyor, maske takıyor ve alışverişlerini dezenfekte ediyordu. Ancak zamanla insanlar risk almaya başladı. Bu durum, hepimizin yaşadığı ortak bir gerçeklikti,” diyor.

Boyle ve senarist Alex Garland, bu insan davranışı dinamiklerini 28 Years Later’ın dünyasına taşıdı. Film, İngiltere’nin kuzeydoğusundaki Holy Island adlı ada topluluğunda geçiyor. Bu ada, tehlikeli “Rage Virüsü”nden tamamen korunmayı başarmış, ancak yıllar içinde ana karayı keşfetmeye cesaret eden insanların yaşadığı bir yer olarak tasvir ediliyor.

Boyle’a göre: “Enfeksiyondan 28 yıl sonra insanlar risk almaya başlar. Artık hangi sınırlar içinde güvende kalabileceklerini öğrenmiş olurlar, fakat yine de risk almaktan vazgeçmezler.”

Boyle, ayrıca virüsün bulaşma şeklinin filmde önemli bir yere sahip olduğunu belirtiyor. İlk filmde enfekte kanın vücuda bulaşması, kişinin hemen diğer sağ kalanlar tarafından öldürülmesine sebep olurken, yeni filmde bu durumun farklı işlendiğini ifade ediyor: “İlk filmde kan bulaşırsa, hemen öldürülürdünüz. Bu filmde ise bu durum daha farklı ve esnek bir şekilde ele alınıyor. Bu, bizim Covid deneyimimizden çıkan önemli bir detay oldu.”

Filmin posteri | Kaynak: Sony Pictures, X platformu

28 Days Later’ın Mirası ve Danny Boyle’un Zombi Türüne Katkısı

Danny Boyle’un 2002 yılında çektiği 28 Days Later filmi, zombi türünü kökten değiştiren ve yeniden şekillendiren bir yapım olarak sinema tarihine geçti. Senarist Alex Garland’ın hızlı hareket eden enfekte yaratıklar fikri, türün klasik yavaş hareket eden zombilerinden farklı bir bakış açısı sundu. Garland, bu yenilik için Resident Evil video oyunlarındaki zombi köpeklerden ilham aldığını belirtiyor. Sonraki yıllarda çıkan World War Z, Zombieland ve Train to Busan gibi filmler de 28 Days Later’dan esinlenerek kendi hikayelerini şekillendirdi.

Ancak Danny Boyle, bu tür filmleri izlemekten çoğunlukla kaçınmış. Yönetmen, bu durumu “Alex uzman, ben değilim; bu bizim için iyi bir dengeydi” sözleriyle açıklıyor. Ona göre, bir yapımı ya aşırı hayranlıkla ya da tamamen kaçınarak değerlendirmek tehlikeli olabilir. Bu nedenle, 28 Years Later üzerinde çalışırken Garland’ın, filmin başka yapımlara çok benzememesi için onu uyardığını belirtiyor. Tabii, senarist kendisi de türde çıkan yeni yapımlardan ilham almaktan çekinmiyor.

Boyle, Garland’ın The Last of Us oyununa büyük bir hayranlık duyduğunu söylüyor ve bu oyunun da 28 Days Later’dan etkilenmiş olabileceğini ekliyor. Bu karşılıklı etkileşim, türün sürekli gelişip yenilendiğinin güzel bir örneği.

28 Years Later, hem hikâye anlatımı hem de teknoloji açısından zombi türüne yenilikler getiren birçok yapımdan sadece biri. Uzun bir bekleyişin ardından gelen devam filmi, tam da zamanında seyirciyle buluşuyor. Ancak, filmin adı gereği asıl merak edilen soru şu: Neden 28 yıl beklenmedi?

Bu soruya Danny Boyle’un verdiği cevap, onun kendine has karanlık mizahını ve gerçekçiliğini yansıtıyor: “Amerikalıların dediği gibi, bu ‘sevimli’ ve pazarlama açısından şık olurdu. Ama o zamana kadar hayatta olacağıma dair bir garanti yoktu. Bu yüzden şimdilik harekete geçmeye karar verdik.”

Sonuç olarak, Danny Boyle’un vizyonu ve Alex Garland’ın yaratıcı dokunuşları sayesinde 28 Days Later serisi, zombi türünün günümüzdeki hâlini şekillendiren önemli bir mihenk taşı olmaya devam ediyor.

Derleyen: Aslıhan Yıldız

Loading

Bu içeriği paylaş
Yorum bırak, puan ver