Afetler, hayatımızın kaçınılmaz gerçekleri. Afet sonrası tehlike olarak karşımıza ikincil afetler çıkıyor ve ikincil afetlerin içinde salgın hastalıklar da yer alıyor.
İkincil afet, bir afet sonrası afetin etkisiyle ortaya çıkan yeni bir afet olayına ya da olaylarına verilen addır. Afetlerden sonra ortaya çıkan ikincil afetler can ve mal kaybına neden olabiliyor. İkincil afetlerin kapsamında olan salgın hastalıklar, olası bir afet sonrası ortaya çıkabilir ve ciddi etkilere neden olabilir.
Afet sonrası oluşabilecek hastalıklarda afet sonrası etkenler ne kadar önemliyse afet öncesi etkenler de bir o kadar önem taşımakta. Salgının gelişimi açısından afet öncesi kritik değişkenler vardır. Bu değişkenler; çevrsel, sosyoekonomik, sağlık sistemi ve etken olarak karşımıza çıkıyor. Çevresel etken coğrafya, mevsim ve iklimi kapsamakta. Düşük sıcaklıkta solunum yolu enfeksiyonları gelişirken yüksek sıcaklıkta su kaynaklı enfeksiyonlar ortaya çıkıyor. Ilıman kuşakta kışın influenza ortaya çıkarken yazın enterovirüs baş gösteriyor. Sosyoekonomik açıdan bakılırsa sanitasyon ve beslenme kriterleri etkili oluyor. İyi beslenmeyen kişilerin bağışıklık sistemi kuvvetli olmamakla beraber afet sonrası bir hastalığa yakalanma olasılığı artıyor. Sağlık sistemleri açısından olası bir afet meydana geldiğinde sağlık hizmetlerinin yeterlilik düzeyi nedir bu durum göz önüne alınarak sürveyans çalışmaların hız kazanması gerekmekte. Etken ise su şebekeleri ve toplu yaşam olarak karşımıza çıkıyor.
Afet Sonrası Salgının Nedenleri Nelerdir?
Afetlerden sonra salgınların ortaya çıkabilmesi için belli şartların gerçekleşmesi gerekiyor. Birincil şart kalabalık ve kötü yaşam koşullarının oluşması. Su, kanalizasyon ve alt yapının hasar görmesi zaten birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Bunun yanında aksayan sağlık hizmetleri, dezenfektan, ilaç ve aşı lojistiğinde bozulmalar, çevre değişiklikleri, yiyecek sıkıntısı, bölgeye yardım için gelenlerin dışarıdan yeni patojenler getirmesi gibi nedenler afet sonrası hastalıkların meydana gelmesini tetikliyor.
Genel kapsamlı olarak ele aldığımızda salgınlara zemin hazırlayan etmenleri şu şekilde sıralayabiliriz: İnfeksiyon ajanının bölgede bulunması, ekolojik değişiklikler, nüfus hareketleri, kalabalık yaşam, alt yapı sorunları, birincil sağlık hizmetlerinde duraklamalar. Bu faktörlerin olmadığı ve ciddi sorunların yaşanmadığı durumlarda salgın hastalıklar ortaya çıkmayabilir. Ciddi sorunların çıktığı durumlarda ise alınan önlemlerle hastalıkların önüne geçilebilir.
Tüm dünyada şu ana kadar yaşanılan afetlerden elde edilen deneyimlere göre afet sonrası kalabalık yaşamın sürdürüldüğü, geçici yerleşim yerlerinde bulaşıcı hastalık riski yüksek olarak gözlemlendi. Kalabalık alanlarda sık görülen ve ölümlere neden olan hastalıklarsa ishalli hastalıklar, kızamık, akut, alt solunum yolu infeksiyonları ve sıtma.
Zamana Bağlı Bulaşıcı Hastalıklar
Ortaya çıkabilecek hastalıkların kuluçka dönemleri farklı olması sebebiyle hastalıkları zamana göre sınıflandırmalıyız. Etki, 0-4 gün arasını; etki sonrası 4-30 günü: iyileşme-normale dönüş ise 30. günden sonrasını kapsıyor.
Etki döneminde yumuşak doku enfeksiyonu, etki sonrası dönemde; solunum yolu enfeksiyonları, su ve gıda kaynaklı enfeksiyonlar, vektör kaynaklı enfeksiyonlar, yara enfeksiyonları görülürken iyileşme döneminde vektör kaynaklı hastalıklar ve kronik hastalıklar ortaya çıkıyor.
Afet Bölgesinde Görülen Her Hastalığı Salgın Olarak Nitelendirebilir miyiz?
Salgını belli bir populasyonda belli bir zamanda bir infeksiyon hastalığına yakalanan kişilerin sayısındaki artış olarak tanımlayabiliriz. Bir hastalığı salgın olarak kabul edebilmek için hastalığın belli şartlara uyması gerekmekte. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz: Salgının varlığını göstermek, tanıyı kesinleştirmek, vakaların dağılım özelliklerini belirlemek, hipotez geliştirmek, hipotezi test etmek, sonuç hazırlamak, kontrol ve önlemler.
İlk basamak en önemli basamaklardan birini oluşturuyor. Bu basamakta vaka sayısının bilinmesi gerekir. Saptanan vaka sayısı beklenenden fazla bir sayı gösterse de bu bir salgın olmayabilir. İkinci basamak olan tanının kesinleştirilmesinde ise iki amaç vardır: Sorunun ne olduğunu ortaya koymak ve hastalık sayısına neden olan hataların önüne geçilmesi. Üçüncü aşama ise salgının nasıl ve niçin ortaya çıktığının belirlenmesinde kilit bir aşama olarak değerlendirilebilir. Bu aşamada incelenecekler; zaman, yer ve kişilerdir. Zaman kısmında hastalığın zaman içindeki seyrine göre salgın eğrisi oluşturulur. Yer olarak bakıldığında ise hastalıklar harita üzerinde işaretlenir ve işaretlenen bölgelerdeki fiziksel faktörler, iklim ve coğrafi özellikler ve bölgenin sosyoekonomik durumu değerlendirilir. Bu değerlendirme kaynak ve bulaşma yolunu saaptamayı sağlar ve bunun yanında salgının coğrafi boyutu konusunda fikir verir. Kişiler yönünden hastalığın görüldüğü gruplarla görülmediği grupların özellikleri karşılaştırılır. Araştırma yapılırken kıstaslar biyolojik sosyal durum olarak ele alınır. Biyolojik araştırmada kişilerin ırk, etnik köken, cins ve yaş özellikleri ele alınırken sosyal açıdan kişilerin evlilik durumu, yaşam biçimi, beslenme alışkanlığı, yaşadığı yer, seyahat vb. özellikler göz önünde tutulur. Dördüncü aşama olan hipotez geliştirmede elde olan bilgiler ortaya konur, salgın bölgesinde sağlık görevlilerinin görüşleri alınır ve vakaların dağılım özellikleri belirlenir. Beşinci aşama hipotezi test etme aşamasıdır. Bu aşamada saptanan doğrularla hipotez karşılaştırılır ve analitik epidemiyolojik yöntemler kullanılır. Ancak toplanan bilgilerin hepsi hipotezi destekliyorsa hipotezin test edilmesnie gerek kalmaz. Bu şekilde birinci yöntem kullanılabilir. Aksi taktirde ikinci yöntem kullanılır. Altıncı ve sonuncu aşama olan sonuç hazırlama aşamasında test edilen hipotez sonuçlarına ve bulunan tüm sonuçların verilerini içeren bir rapor hazırlanması gerekir.
Afet bölgesinde görülen her hastalığa salgın diyemeyiz fakat ortaya çıkan riskli durumları da bu aşamalardan geçerek hastalığın salgın olup olmadığını saptayabiliriz.
Afetlerden Sonra Hastalıkların Kontrolü için Ne Yapmalıyız?
Olası bir afet sonrası kötü yaşam koşullarının meydana gelmesi birçok hastalığın tetikleyicisi olabilir. Afet sonrası temiz suya erişim çok önemli. Hijyeninden emin olunmayan sular tüketilmemeli; emin olunmayan sular ya klorlanarak ya da kaynatılarak kullanılmalı.
Afet sonrası süreçte maske kullanımı önem arz etmekte. Çoğu hastalık solunum yolu ile bulaşabildiği için maske bazı hastalıklara karşı koruyucudur. Çoğu hastalığın tedavisiyse aşı ile yapılmakta. Bu nedenle gerekli aşılamalar yapılmalı. Ayrıca kurtarma çalışmalarını yapanlar ise kurtardığı kişilerin yaralarının temasından kaçınmalı.
Tarihi Afetler ve Enfeksiyonlar
1907 – San Francisco yangını: Veba.
1918 – Minnesota orman yangını: İnfluenza.
1963 – Haiti kasırgası: Malarya.
1976 – İtalya depremi: Salmonella taşıyıcı sayısı altı-yedi kat arttı.
1979 – Dominik Cumhuriyeti kasırgası: Tifo, hepatit, ishal, kızamık.
1983 – Columbia Depremi: Viral hepatit %121 oranında arttı.
1983 – Ekvator seli: Sıtma yedi kat arttı.
1991 – Kosta Rika Depremi: Sıtma.
Afetlerle geçmişte de beraberdik bugün de beraberiz yarın da beraber olacağız. Afetlerin yıkıcı etkilerinden korunmak için afet öncesi hazırlık çalışmalarına önem verilmeli. Afet sonrası ortaya çıkan ikincil afet olarak sayılan salgın hastalıklar da afetlerin yıkıcı etkisini arttırmakta.
Afet sonrası yaşanılan kalabalık ve sağlıksız ortamlar hastalıklara davetiye çıkarmakta. Afetlerden sonra en önemli şey temiz su kaynağına erişimdir. Çünkü birçok salgın, kanalizasyon sularının temiz su ile karışması ve bunun tüketilmesi ile ortaya çıkıyor. Bunun yanı sıra afetten sonra türeyen vektörlerin de kontrol altına alınması önemli. Afet çantalarında mutlaka maske taşınmalı, afet olduğu andan itibaren yıkılan binalardan kalkan tozlar da solunum yollarına zarar vereceğinden maske takılmalıdır.
Afetlerden önce sürveyans çalışmaları afet sonrası önemli nitelikler kazanıyor. Sürveyans sistemi ile doğru bilgi aktarımı sağlanıyor ve doğru bilgi ile hareket edildiğinde hem panik yaratacak söylentilerin önüne geçilmiş hem de olası hastalığın tedavisi erkenden yapılarak hastalık kontrol altına alınmış oluyor.
Afetlerden sonra bulaşıcı hastalıklar kaçınılmaz, salgın hastalıklar ise nadir olarak görülmekte. Açıkta kalan cansız bedenlerin hastalık yaydığı inancı yanlış olmakla beraber Türkiye’de son 60 yıldır yaşanan afetler sonrasında önemli bir salgın hastalık ortaya çıkmadı.
Derleyen: Serap Atabey