- Nature Communications’da yayımlanan yeni çalışma, zemindeki sıvılaşmanın drenajlı koşullar altında hatta düşük sismik enerji yoğunluğu seviyelerinde bile meydana gelebileceğini göstermekte.
- Bu araştırma, sismik faaliyetlere karşı hassas bölgelerde zemin sıvılaşmasıyla ilişkili risklerin azaltılmasına yardımcı olmayı amaçlıyor.
Depremler sırasında meydana gelen yıkıcı olay zemin sıvılaşması, geleneksel olarak deprem merkez üssü yakınındaki drenajsız koşullarla ilişkilendirilmekte.
Kudüs İbrani Üniversitesi ve Strasbourg Üniversitesinden Dr. Shahar Ben-Zeev tarafından yürütülen yeni araştırma, dikkat çekici bir keşfi ortaya çıkardı. Sıvılaşma, oldukça düşük sismik enerji yoğunluğu seviyelerinde bile drenajlı koşullar altında meydana gelebilir. Bu araştırma, uzun süredir bilim insanlarını şaşırtan sıvılaşma olayları için kapsamlı bir açıklama sunuyor.
Sıvılaşma sırasında ve sonrasında binalar ve altyapılar batabilir, yüzebilir, eğilebilir, zemin yayılabilir, çatlayabilir, çökebilir veya heyelan başlatabilir. Sıvılaşma hasarı sıklıkla büyük insan kayıplarına, yaşam hatlarının tahrip olmasına ve önceden yerleşim olan alanların tamamen terk edilmesine yol açabilir.
Geleneksel olarak sıvılaşma, yüksek enerji yoğunluğu koşulları altında meydana gelen, ağırlıklı olarak drenajsız bir süreç olarak anlaşılmakta.
Bu geleneksel görüş, özellikle enerji yoğunluğunun önemli ölçüde daha düşük olduğu deprem merkez üssünden uzakta meydana gelenler olmak üzere birçok depremdeki sıvılaşma olayını aydınlatmaktan uzaktı.
Bulgular, sıvılaşmanın drenajlı koşullar altında hatta düşük sismik enerji yoğunluğu seviyelerinde bile meydana gelebileceğini gösteriyor. Drenajlı koşullar altında sismik sarsıntı, zemin içindeki ara sıvı akışını kolaylaştırır, bu da aşırı boşluk suyu basıncı gradyanlarının oluşmasına ve ardından zemin mukavemeti kaybına yol açar. Drenajlı sıvılaşma hızla meydana gelir ve sismik enerji enjeksiyon oranından etkilenir.
Bu araştırma, deprem mühendisliği ve hazırlığı için yeni kapılar açarak sismik faaliyetlere karşı hassas bölgelerde zemin sıvılaşmasıyla ilişkili risklerin azaltılmasına yardımcı olmayı amaçlıyor.
Bu çığır açıcı çalışma, sıvılaşmayla ilişkili jeolojik özelliklere neden olabilecek koşullara ilişkin anlayışımızı temelden değiştiriyor ve dolayısıyla standart yöntemlerle hesaplanan tahmini deprem büyüklüğünün revize edilmesini gerektiriyor.
Araştırma, depremlerin en yıkıcı sonuçlarından birine yönelik paha biçilmez bilgiler sunarak depreme yatkın bölgelerde dayanıklılığın arttırılması için umut sağlıyor.
Zemin sıvılaşmasını anlamak; kamu güvenliğini, altyapı dayanıklılığını, su kaynaklarını ve duyarlı bölgelerdeki deprem sonuçlarını yönetme ve hafifletmesi adına çok önemli.
Derleyen: Tuğba Akkesen