- DEHB’li olan veya benzeri özellikler gösteren kişiler, vahşi doğadayken yiyecek bulma konusunda evrimsel bir avantaja sahip olabilir.
- Yeni yapılan bir deneyde araştırmacılar, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun ayırt edici özelliklerine sahip kişilerin, nörotipik özelliklere sahip olan kişilere oranla yiyecek arama konusunda daha iyi stratejilere sahip olduklarını buldu.
- Araştırmadan elde edilen bulgular, göçebe yaşam tarzlarının DEHB ile ilişkili genetik mutasyonlarla bağlantılı olduğunu öne süren önceki çalışmalarla da destekleniyor.
DEHB’li olan veya benzeri özellikler gösteren kişiler, vahşi doğadayken yiyecek bulma konusunda evrimsel bir avantaja sahip olabilir. Yeni yapılan bir deneyde araştırmacılar, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun ayırt edici özelliklerine sahip kişilerin, (dikkatlerini nereye odaklayacaklarını düzenlemekte güçlük çekme ve huzursuzluk gibi) nörotipik özelliklere sahip olan kişilere oranla yiyecek arama konusunda daha iyi stratejilere sahip olduklarını buldu.
Araştırmacılar elde ettikleri bulgulara bakarak DEHB özelliklerinin doğal yaşam şartları için adaptasyon süreci geçirerek bir hayatta kalma stratejisi olarak evrimleştiğini düşünüyor. Bu aynı noktada kaynak sömürüsünü de engelleyen ve bunun yerine yeni yiyecek noktalarının keşfedilmesini sağlayan bir strateji. Bu durum, bugün DEHB’nin insanlarda neden bu kadar yaygın olduğunu ve dünya çapında yüz milyonlarca kişiyi etkilediğini açıklayabilir. Pennsylvania Üniversitesinden nörobilimci David Barack yaptığı açıklamada, “Bu özellikler gerçekten olumsuz olsaydı, evrimsel zaman içinde bunlara karşı seçileceğini düşünürdünüz. Bulgularımız, belirli seçim bağlamlarında avantajları düşündüren bir ilk veri noktası.” dedi. Barack ve ekibinin deneyinde 457 katılımcıya, sınırlı sürede bilgisayardaki sanal çalılardan toplayabildikleri kadar çilek toplama görevi verildi. Bir katılımcı bir çilek kümesine her tıkladığında, sanal çalılığı tüketti. Bireyler daha sonra bir seçim yapmak zorunda kaldı: aynı kümede kalarak daha az çilek toplayacaklar ya da yeni bir kümeye geçeceklerdi. Bazı durumlarda, ekrandaki yeni bir meyve bölgesine geçmek sadece bir saniye sürdü. Diğer durumlarda ise 5 saniye kadar sürdüğü oldu.
DEHB taraması negatif çıkanlar, en yenilebilir durumdaki yiyeceklere ulaşmak için bir dut çalısında çok uzun bir süre kalma eğilimi gösterdi. DEHB benzeri özelliklere sahip kişiler ise bir bölgeden daha erken bir sürede ayrılıp ve yeni bir dut çalısından az da olsa yararlanma olasılığı daha yüksek oldu ayrıca bu kişiler deneyin sonunda daha fazla dut toplamışlardı. Bulgular, göçebe yaşam tarzlarının DEHB ile ilişkili genetik mutasyonlarla bağlantılı olduğunu öne süren önceki çalışmalarla da destekleniyor. Ancak yiyecek arayan bir toplumun dışındayken DEHB özellikleri her zaman bu kadar faydalı olmayabilir. Modern kararlar genellikle kaynakların bol ve sürekliliğinin olduğu durumlarda alınıyor. Beyin ödül merkezlerindeki dopaminin işlevsizliğinden kaynaklanan sürekli ödül arama davranışı, DEHB’li kişilerin hiçbir görevi tamamlamadan görevler arasında sürekli gidip gelmelerine neden oluyor. DEHB benzeri özelliklerin bazı ortamlarda uyarlanabilir olduğu fikri oldukça spekülatif olmakla birlikte ileride yapılacak araştırmalarla daha kapsamlı bir şekilde incelenmesi gerekiyor.
Önceki çalışmalar, DEHB’li kişilerde arama modellerinin daha uzun ve daha dolambaçlı olma eğiliminde olduğunu ortaya koymuştu. Bu durum daha yüksek yaratıcılık seviyelerine ulaşmalarında katkı sağlayabilir. Fareler üzerinde yapılan bazı araştırmalar, memeli beyninin (DEHB olanlarda) aktivite ile ilişkili kısımlarının simüle edildiği durumlarda, kemirgenlerin yiyecek arama alanlarını daha erken terk etme eğilimi gösterdiğini buldu. Bu bulgular birlikte, belirli sinir sistemlerinin beyni bir şekilde “keşfetmeye yönelme ve yararlanma” kararları için ayarladığını gösteriyor. Modern yaşamda yol almak söz konusu olduğunda, DEHB ciddi bir sorun teşkil edebilir. Ancak yeni bulgular, bu tür olumsuzlukların büyük ölçüde tesadüf eseri olabileceği yönünde düşündürüyor.
Çalışma Proceedings of the Royal Society B‘de yayımlandı.
Derleyen: Burçin Bağatur