Deprem uzmanı olduğu iddia edilen Doug Copp tarafından 1985 Mexico City depremi sonrasında fark edilen ve Türkiye’de geliştirilerek kuşkulu bir hayatta kalma metodu olarak üne sürülen hayat üçgeni, Türkiye’de meydana gelen iki büyük deprem sonrasında yeniden gündeme geldi.
Doug Copp, tarafından yazıldığı söylenen ve bazı güvenilir kaynakların da referans olarak kullandığı mektupta tecrübeleri üzerinden bizlere bu metodu ve hayatta kalma tavsiyelerini aktarıyor:
“Adım Doug Copp. Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslararası Kurtarma Ekibi’nin Kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır.
İçinde 20 maket olan bir okulu ve evi yıktık. On maket “çömel ve korun” metodunu uygularken, 10 maket “hayat üçgeni” metodunu uyguladı. Tasarlanmış yıkımdan sonra görüntüleri filme almak ve sonuçları belgelemek için enkazı geçip binaya girdik. Bina yıkımlarında oluşabilecek şartlar dahilinde direkt olarak gözlemlenebilen ve bilimsel şartlar altında hayatta kalma tekniklerimi uyguladığım film “çömelip korunan/saklanan” kişiler için hayatta kalma şansının sıfır olduğunu ortaya koydu. Hayat üçgeni metodumu kullananlar için hayatta kalabilme şansı yaklaşık %100 oldu. Bu film Türkiye’de ve Avrupa’nın geri kalan kısmında milyonlarca izleyici tarafından izlendi. Ayrıca ABD, Kanada ve Güney Amerika’da bir TV programında da izlendi.
Enkazına girdiğim ilk bina 1985 Mexico City depreminde bir okuldu. Bütün çocuklar sıralarının altındaydı. Her bir çocuk, kemiklerinin kalınlığına kadar ezilmişlerdi. Sıralarının yanındaki koridorlara uzanmış olsalardı hayatta olabilirlerdi.
Basitçe ifade edilirse, binalar yıkılırken objelerin üzerine düşen tavan ağırlığı veya içerideki mobilyalar bu nesnelere çarparken yanlarında bir yer, boşluk bırakırlar. Bu boşluk benim “hayat üçgeni” dediğim alandır. Nesne ne kadar büyük ve ne kadar dayanıklı olursa daha az ezilecektir. Nesneler ne kadar az ezilirse boşluk ve bu boşluğu kullanan kişinin yaralanmama olasılığı o kadar artar. Bir dahaki sefere televizyonda yıkılan bina izlerken gördüğün üçgenleri say. Her yerdeler. Yıkılan bir binada göreceğiniz en yaygın biçimdir.
1) Binalar çökerken basitçe “çömelen ve korunan” kişiler istisnasız her defasında ezilerek ölüyorlar. Masa, araba gibi nesnelerin altına giren kişiler her zaman ezilirler.
2) Kediler, köpekler ve bebeklerin hepsi doğal bir şekilde dizlerini ana rahmindeki gibi karınlarına doğru çekerek kıvrılırlar. Deprem anında siz de bu şekilde kıvrılmalısınız. Bu, doğal bir güvenlik ve hayatta kalma içgüdüsüdür. Daha küçük bir boşlukta hayatta kalabilirsiniz. Hafifçe ezilecek ama yanında boşluk oluşturacak bir kanepenin, geniş büyük bir eşyanın yanında dur.
3) Ahşap evler deprem anındaki en güvenli yapılardır. Sebebi basittir; ahşap esnektir ve depremin zorlamasıyla hareket eder. Eğer ahşap bina çökerse geniş yaşam boşlukları oluşur. Ayrıca, ahşap binalar daha az yoğunlukta yıkılış ağırlığına sahiptir. Tuğla binalar ayrı tuğla parçalarına ayrılacaklardır. Tuğlalar birçok yaralanmalara sebep olacaktır ama (beton) bloklardan daha az ezilmiş vücutlar oluştururlar.
4) Eğer gece yataktayken deprem olursa, basitçe yuvarlanarak yataktan düşün. Yatağın çevresinde güvenli bir boşluk oluşacaktır. Oteller müşterilerine deprem anında yatakların yanında yere uzanmalarını salık veren bir uyarı notunu odalarda her kapının arkasına asarlarsa depremlerde çok büyük hayatta kalma oranlarını sağlayabilirler.
5) Televizyon izlerken deprem olursa ve kolayca kapıdan veya pencereden dışarı kaçmak mümkün değilse, kanepe veya büyük bir koltuğun/sandalyenin yanında cenin pozisyonunda kıvrılarak yere uzanın.
6) Bina çökerken kapı kirişlerinin altına geçen herkes ölür. Nasıl mı? Eğer kapı kirişlerinin altına geçerseniz ve kapı kirişi öne veya arkaya doğru düşürse inen tavanın altında ezilirsiniz. Eğer kapı kirişi yana doğru yıkılırsa ikiye bölünürsünüz. Her iki durumda da ölürsünüz!
7) Hiçbir zaman merdivenlere gitmeyin/yönelmeyin. Merdivenler (ana binadan) farklı bir “frekans aralığına” sahiptir; ana binadan bağımsız/ayrı olarak sarsılırlar. Merdivenler ve binanın geri kalanı devamlı olarak birbirlerine çarparlar, ta ki merdivenlerin yıkılışı gerçekleşene kadar. Merdivenlere ulaşan insanlar basamaklar yüzünden yaralanırlar. Korkunç şekilde sakatlanırlar. Bina yıkılmasa dahi merdivenlerden uzak durun. Merdivenler binanın hasar görmesi en muhtemel kısmıdır. Depremde yıkılmamış olsa dahi merdivenler bağırarak kaçmaya çalışan insanların aşırı yüklenmesi ile çökebilir. Merdivenler binanın geri kalan kısmı zarar görmemiş olsa dahi her zaman güvenlik açısından kontrolden geçirilmelidir.
8) Binanın dış duvarlarına yakın yerlerde durun, mümkünse dışına çıkın. Binanın iç kısımlarındansa dış kısımlarına yakın yerlerde olmak çok daha iyidir. Binanın dış çevresinden ne kadar içeride olursanız, çıkış yolunuzun kapanma ihtimali o kadar artacaktır.
9) Aynen Nimitz yolundaki katlar arasındaki (yıkılan) blokların meydana getirdiği gibi deprem anında üst yolun yıkılmasıyla ezilen araçların içinde bulunan insanlar ezilirler. San Francisco depreminin kurbanlarının hepsi araçlarının içindeydiler. Hepsi öldü. Araçlarının dışına çıkıp, aracın yanına uzanıp veya oturarak kolaylıkla hayatta kalabilirlerdi. Ölen herkes eğer araçlarından çıkıp araçlarının yanına oturabilseler veya uzanabilselerdi yaşıyor olabilirlerdi. Ezilen bütün araçların yanında-kolonların direkt olarak üzerine düştüğü araçlar hariç- 3 feet yükseklikte boşluklar oluşmuştu.
10) Enkaz halindeki gazete ofislerini ve çok miktarda kağıdın olduğu ofisleri dolaşırken kağıdın sıkışmadığını/ezilmediğini keşfettim. Kağıt yığınlarının/kümelerinin etrafında geniş boşluklar bulunur/oluşur.”
Peki hayatta kalma üçgenini ‘kuşkulu’ yapan ne?
Copp’ın iddiaları birçok alanda uzman kişi tarafından hatalı bulundu. Sebebi ise depreme dayanıklı tasarlanan binaların Copp’ın iddia ettiği gibi pankek şeklinde yani üst katların alt katlara kusursuz paralellikte çökeceği şekilde yıkılmaması. Binalar farklı biçimlerde yıkılıp ve parçalanabilirler. Copp’ın iddiasının en bilime aykırı kısmı bu yöntemin denenerek onaylandığını söylemesi.
Aynı deney bir depremden farklı olarak kontrollü yıkım simülasyonuyla Türkiye’de de yapıldı. Yıkımın akabinde arama kurtarma provası yapılacaktı. Ülkemizdeki deneyin bir kontrollü yıkım olması, kasıtlı olarak katların üst üste düşürülerek etrafa saçılan parçaların ve hasarının minimize edilmesini sağlayacaktı. Deney sonunda gerçekten binanın farklı yerlerine yerleştirilen ağır cisimlerin yanındaki nesneler zarar görmemişti. Ancak gerçek depremlerin, binaların bu kontrollü yıkımdan çok daha dağınık bir şekilde yıkılabileceği ve dalgalar halinde yatay sarsıntılara neden olacağı düşünülürse, Copp’ın metodunun bize deprem hakkında hayatta kalmayla ilgili hiçbir şey söyleyemediği anlaşılıyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi Afet Yönetim Merkezi ve Meteroloji Mühendisliği Bölümü profesörlerinden Dr. Mikdat Kadıoğlu konuya ilişkin şu cümleleri kurdu:
“1999 Marmara depremlerinde ‘Deprem anında yatıp cenin pozisyonu almak’ gibi yanlış bir şeyi halkımıza aşıladılar. İşi ilerleterek yassı kadayıf olmuş birkaç binada eşyaların bıraktıkları boşluklara bakarak ‘hayat üçgeni’ ya da ‘yaşam boşluğu’ da icat ettiler. Ülkemizde depremden korunmak için uydurulan kuralların çoğu bilimsel değil. Örneğin, arama-kurtarmacı afetlerden korunma uzmanı değildir. Asla deprem anında tamamen yıkılıp yassı kadayıf olacak binalara göre kural konulmaz; depreme maruz kalan binalar arasında yassı kadayıf olan bina yüzdesi 3’ü geçmez, yassı kadayıf şeklini alan binalar tüm binaları temsil etmez, yani doğru örnek değildirler.”
Sonuç olarak Copp’ın iddiası doğru. Gerçekten deprem sonucu yıkılan binalarda hayat üçgeni olarak adlandırılan boşlukların oluşma ihtimali var fakat bu metot olarak kabul edilip insanlara aşılanacak mutlak bir bilgi değil. Günün sonunda hayat üçgenleri hiçbir bina için öngörülemez ve güvenli alan olarak nitelendirilemezler.
Derleyen: Hatice Bulut