- Tarım lobilerinden gelen baskı, artan küresel sıcaklıklarda hayvancılığın rolünün BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yeterince dikkate alınmamasına yol açtı.
- Eski yetkililer, dile getirdikleri bu sorun sebebiyle yıllardır sansürlendiklerini ve sabote edildiklerini ifade etti.
- Yakın zamanda yapılan bir araştırma, hayvansal ürünlerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının, küresel toplamın %20’sini oluşturduğu sonucuna vardı.
- Geçtiğimiz eylül ayında FAO, sürdürülebilir hayvancılık dönüşümüne ilişkin ilk küresel konferansa ev sahipliği yaptı.
İddia kaynaklarına göre tarım lobilerinden gelen baskı, artan küresel sıcaklıklarda sığırların rolünün Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yeterince dikkate alınmamasına yol açtı. BM’nin tarım kanadındaki eski yetkililer, besi hayvanlarından kaynaklanan metan emisyonlarının küresel ısınmaya yol açan büyük katkısı hakkında yazmalarının ardından on yıldan fazla bir süre boyunca sansürlendiklerini, sabote edildiklerini ve mağdur edildiklerini söyledi.
İddialar, isminin gizli kalması kaydıyla yalnızca Guardian ile konuşan bazı yetkililerin çiftlik emisyonlarını ilk kez iklim gündemine taşıyan dönüm noktası niteliğindeki bir rapor olan Hayvancılığın Uzun Gölgesi’ni (LLS) yazdığı 2006 yılına kadar uzanıyor. LLS, et ve süt ürünleri sektörünün ekolojik maliyetinin ilk çetelesini içeriyordu. Ayrıca küresel sera gazı emisyonlarının %18’ini çoğunlukla sığır olmak üzere besi hayvanlarına atfediyordu. Yetkililere göre bu durum, FAO’yu uzun süredir güvenilir bir müttefik olarak gören sektörü şok etti ve FAO hiyerarşisinin iç baskısını teşvik etti.
Eski yetkililerden biri şunları söyledi: “Hazırladığımız belgeleri kurumsal iletişim için ofisten geçirmek, her zaman zorlu bir mücadeleydi ve kişinin büyük miktarda editoryal vandalizmle mücadele etmesi gerekiyordu.
Eski uzmanlar, 2006 ile 2019 yılları arasında yönetimin hayvancılık ve iklim değişikliği bağlantısına yönelik soruşturmaları bastırmak için çok sayıda girişimde bulunduğunu söyledi. Üst düzey yetkililer; aynı konuyu eleştiren ilgili başka bir raporu yok saydı, karşıt düşüncedeki yetkilileri toplantı ve zirvelerden dışladı ve çalışmalarına karşı olan talimatlar verdi.
Bilim insanlarının, hayvancılığın emisyonlara genel katkısına ilişkin raporlarla ilgili endişeleri devam ediyor. 2006’da yayınlanan %18’lik rakam, 2013’te İklim Değişikliği Emisyonlarıyla Mücadele başlıklı bir takip belgesinde %14,5’e revize edildi. Şu anda yeni bir “Gleam 3.0” modeline göre yaklaşık %11,2 olarak değerlendiriliyor.
Fakat bilim insanlarının, bu sonuçlar hakkında farklı düşünceleri var. Yakın zamanda yapılan bir araştırma, hayvansal ürünlerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının küresel toplamın %20’sini oluşturduğu sonucuna vardı. 2021’de yapılan bir araştırma, bu rakamın %16,5 ile %28,1 arasında olması gerektiğini gösterdi.
New York Üniversitesinde çevre bilimleri alanında yardımcı doçent olan Matthew Hayek tarafından yakın zamanda yayımlanan bir makale, FAO’nun doğrulanabilir izleme verileri yerine modelleme kullanmasının, ABD gibi ülkelerde besi hayvanlarından kaynaklanan metan emisyonlarını %90’a kadar eksik tahmin edebileceğini söyledi: “Modeller, yalnızca sürekli olarak doğrulanması gereken tahminlerden ibarettir ve bu araştırmanın yapıldığı son on yılda endişe verici bir doğrulama eksikliği yaşandı.”
FAO’nun hayvancılık geliştirme sorumlusu Anne Mottet, değişen rakamların hayvan sayısında varsayılan bir azalmadan ziyade en iyi uygulamaları ve gelişen metodolojileri yansıttığını vurguladı: “Hayvancılık, FAO’nun iklim değişikliği stratejisinin bir parçası ve bu programda hükûmetler, çiftçiler ve endüstriyle de çalışıyoruz. Sektörün ana katılımcılarını göz ardı edemeyiz ama onlardan gelen özel bir baskı da yok.” Yeni raporun metodolojisinin daha doğru rakamlar ürettiğini çünkü “daha iyi veri ve araçlara erişiminin olduğunu ve IPCC (Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli) emisyon hesaplamalarının da düzenli olarak iyileştirilip güncellendiğini” belirtti.
The Guardian, yaklaşık 20 eski ve mevcut FAO yetkilisiyle derinlemesine röportajlar gerçekleştirdi ve onların açıklamalarını mümkün olduğunca doğruladı. İsimsiz olarak konuşan yetkililer, hayvancılık ile iklim değişikliği arasındaki bağlantıyı araştırmaya yönelik girişimlerin cesaretlendirilmediği, bazı durumlarda bastırıldığı ve yönetimin araştırmaları sabote etmeye çalıştığı bir kültürü anlattı. FAO’nun hayvancılık analiz birimi başkanı Henning Steinfeld, diplomatların ve et lobicilerinin üst düzey FAO yöneticileriyle görüştüğünü ve onları çevresel etkilerle ilgilenen işlere yatırım yapmamaya teşvik ettiğini söyledi.
Kaynak, çalışma ortamını anlatırken “Kimse gelip size ‘Durdurun şunu, bu işi beğenmiyoruz.’ demez ama işlerinizi zorlaştırırlar. Sizi bir bağışçıyla toplantıya davet etmezler. Konuşmak istediğinizde söz hakkı vermezler. Proje geliştirme ve kapasite genişletme gibi konularda FAO’daki diğer çalışanların alacağı desteği alamazsınız.” sözlerine yer verdi.
Miami Üniversitesinde çevre bilimi profesörü olan Jennifer Jacquet, eski yetkililerin aktardığı bilgiler göz önüne alındığında, FAO’nun çiftlik emisyonlarına ilişkin değerlendirmesinde geri adım atmasının “tesadüf olmadığını” öne sürdü.
Kuruluşun şu anki odağı, bilimsel yeniliklerin dünya çapındaki çiftçiler için mümkün olduğunca erişilebilir olmasını sağlamak. Eylül ayında kuruluş, “doğal kaynakların en iyi şekilde kullanılması ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik iyi uygulamalar ve girişimler hakkında bilgi paylaşımı amacıyla” hayvan yemi, hassas tarım ve hayvan genetik kaynaklarını inceleyen ve sürdürülebilir hayvancılık dönüşümüne ilişkin ilk küresel konferansa ev sahipliği yaptı.
Aynı zamanda ilk kez, dünyanın küresel olarak kabul edilen sıcaklık artışlarını sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzerinde sınırlama hedefi dahilinde kalabilmesi için gıda sistemlerinin nasıl değişmesi gerektiğinin ana hatlarını çizmeyi amaç edindi.
FAO ve bazı et ve süt endüstrisi lobicileri, bu iddialar hakkında yorum yapmayı reddetti.
Derleyen: Esin Özcan