- Yeni araştırmalar, doğayla çevrili bölgelerde yaşayan insanların biyolojik yaşlarının daha genç olma eğiliminde olduğu sonucuna ulaştı.
- Yedi binden kişiyi ve onların ev ortamlarını inceleyen araştırmacılar, daha fazla park, bahçe, ağaç gibi bitki örtüsüyle dolu bölgelerde yaşayanların, daha geç yaşlandığını keşfetti.
- Yine de araştırmacılar, hava kirliliği ve stres gibi risk faktörleri hesaba katıldığında yeşil alanların olumlu etkilerinin ortadan kalktığını söylüyor.
Herkesin bildiği gibi kendimizi doğayla çevrelemek, zihinsel sağlıktan daha sağlıklı kalplere ve daha güçlü gelişen bağışıklık sistemine kadar bedenimiz için harikalar yaratıyor. Öyle ki bazı doktorlar, adeta tedavi olarak doğayı reçete ediyor.
Yapılan yeni araÅŸtırmalar, söz konusu faydaların bazıları için bir açıklamada bulunmuÅŸ gibi görünüyor. Çünkü doÄŸayla çevrili bölgelerde yaÅŸayan insanların biyolojik yaÅŸlarının, daha genç olma eÄŸiliminde olduÄŸu ortaya çıktı. North Carolina Eyalet Ãœniversitesinden sosyal ekolojist Aaron Hipp, “Yapılan çalışma, yeÅŸil alanın hücresel düzeydeki faydalı etkilerini ve çevresel zararları dengelemeye ne derecede yardımcı olabileceÄŸini ölçmeye yönelik bir giriÅŸimdi.” diyor.
Araştırma kapsamında 7.827 kişi ve onların ev ortamları incelendi. Araştırmacılar; daha fazla park, bahçe, ağaç gibi bitki örtüsüyle dolu bölgelerde yaşayanların DNA dizilerinde, uzun ömürle ilişkilendirilen bir bölge olan telomerlerin daha uzun olduğunu buldu. Hipp, bunun ırk, ekonomik durum ya da alkol tüketim oranına bağımlı olmaksızın geçerli olduğunu belirtiyor.
Telomerler, 46 kromozomumuzun her birinin ucunda bulunan, tekrarlanan DNA bölümleri ve her bir genetik molekülün ayakkabı bağlarının plastik uçlar gibi çözülmesini engelliyor. Bir hücre her bölündüğünde, içindeki telomerler kısalıyor. Ta ki hücre artık genetik materyalini bölemez hâle gelinceye ve hücre dizisi yok olana kadar. Bu da yaşlanmaya sebep oluyor.
Edinburgh Ãœniversitesi jeo-uzamsal analisti Scott Ogletree, “Bu durum, telomerleri biyolojik yaşın veya hücrelerimizin ne kadar yıprandığının önemli belirteçleri hâline getiriyor. Stres gibi birçok deÄŸiÅŸkenin telomerlerin yıpranma hızını etkileyebileceÄŸini biliyoruz.” diyor. Ogletree ve meslektaÅŸları, “UlaÅŸtığımız örneklerdeki ortalama yıpranma oranı göz önüne alındığında, yeÅŸil alan kiÅŸinin biyolojik yaşını 2,2 ila 2,6 yıl kadar azaltabiliyor.” diyerek verileri destekler nitelikte konuÅŸtu.
Yeşil alanların, stresi birçok yönden azalttığı zaten iyi bilinen bir gerçek. Ayrıca bitkiler, sıcak hava dalgaları sırasında çevremizi birkaç dereceye kadar daha serin tutarak bizi çevreden korumaya yardımcı oluyor. Aynı zamanda hava ve gürültü kirliliğini azaltıyor. Şimdi de hücrelerin yaşlanmasını yavaşlattığının ortaya çıkmasıyla zihinlerimizin ve bedenlerimizin doğası gereği doğal dünyaya ne kadar bağımlı olduğunu daha net görüyoruz.
Elbette, doğanın güçlü faydaları ancak bir yere kadar işe yarıyor. Ekip, hava kirliliği gibi risk faktörlerini hesaba kattığında yeşil alanların olumlu etkilerinin ortadan kalktığını söylüyor. Dahası, etkiler yalnızca kadınlar ele alındığında o kadar da net veriler sağlamıyor. Bu da ek hastalık risklerinin veya eklenen sosyal streslerin telomer uzunlukları üzerinde daha büyük bir rol oynayabileceğini düşündürüyor. Bundan dolayı araştırmacılar, stresin yeşil alanların sağladığı faydaları gölgede bırakabileceğinden şüpheleniyor.
Hipp, “YeÅŸil alan, bir topluluk için son derece deÄŸerlidir. Ancak sistemik ırkçılığın, ekonomik ayrımcılığın etkilerinin ve çevresel adalet sorunlarının üstesinden gelmek için tek başına yeterli deÄŸildir.” diyor.
Yeşille bağlantılı olmak, modern dünyanın beraberinde getirdiği stres ve hava kirliliği gibi sorunların önüne tek başına geçemiyoruz. Ancak evimizin etrafındaki böcekleri fark ederek veya balkonumuzda bir bahçe kurarak bile hepimiz doğayla yeniden bağlantı kurmanın yollarını bulabiliriz. Daha ziyade, bulmak zorundayız gibi görünüyor.
Derleyen: Fatma Ebrar Tuncel