- Şili açıklarında yapılan bir derin deniz keşfi, 100’den fazla deniz canlısı ve daha önce hiç görülmemiş bir avuç su altı dağını da içeren hazineleri de ortaya çıkardı.
- Araştırma ekibi ayrıca bir su altı robotu kullanarak çalışma alanındaki 10 deniz dağının batık yamaçlarını da keşfetti.
- Araştırmacılar, keşfettikleri türlerin çoğunun, trol avcılığı ve derin deniz madenciliğinden kaynaklanan zararlara karşı oldukça hassas olduklarını soğuk su mercanlarının ise sünger bahçesi gibi hassas habitatlarda yaşadığını belirtti.
Şili açıklarında yapılan bir derin deniz keşfi, daha önce adı bile bilinmeyen 100’den fazla deniz canlısı ve en büyüğü dünyanın en yüksek binasının yaklaşık dört katı büyüklüğünde olan, daha önce hiç görülmemiş bir avuç su altı dağını da içeren hazineleri de ortaya çıkardı. Su altı manzarasının inanılmaz fotoğrafları ve video görüntülerinde süngerler, spiral mercanlar, boncuk gözlü bir ıstakoz, dikdörtgen deniz kestaneleri ve yüzgeç yerine elleri olan parlak kırmızı bir “deniz kurbağası” da dâhil olmak üzere bir sürü canlıyı adeta sergileniyor.
Schmidt Okyanus Enstitüsünün (SOI) araştırma gemisi Falkor’daki (too) araştırmacılar 8 Ocak-11 Şubat tarihleri arasında Şili açıklarında deniz tabanını inceledi. “Güneydoğu Pasifik’in Deniz Dağları” adlı keşif gezisi, üç ana bölgedeki su altı ve deniz dağlarına odaklandı. Keşif, Şili’den Paskalya Adası’na (Rapa Nui olarak da bilinir) kadar toplam 2.900 kilometre boyunca uzanan 200’den fazla deniz dağından oluşan ve iki zincir halinde olan Nazca ve Salas y Gómez sırtlarıyla beraber Juan Fernández ve Nazca-Desventuradas deniz parklarını içeriyordu. Araştırmacılar, okyanusun toplamda 52.800 kilometrekareye yaklaşık bir alanının haritasını çıkardı. Bu yeni ve detaylı haritalar, daha önce bilinmeyen dört deniz dibini ortaya çıkardı. Ekibin İspanyolca’da “tek başına” anlamına gelen Solito adını verdiği bu deniz dağlarının en büyüğü, deniz tabanından 3.530 metre yükseklikte olup 828 m uzunluğuyla dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa’dan dört kat daha yüksek.
Araştırma ekibi ayrıca bir su altı robotu kullanarak çalışma alanındaki 10 deniz dağının batık yamaçlarını da keşfetti. Bu keşif sayesinde mercanlar, süngerler, deniz kestaneleri, yumuşakçalar ve kabuklular da dâhil olmak üzere bilim insanlarının yeni olduğunu düşündüğü 100’den fazla tür ortaya çıkarıldı. Şili’deki Kuzey Katolik Üniversitesinde deniz biyoloğu ve keşif gezisinin baş bilim insanı olan Javier Sellanes, e-posta ile gönderdiği açıklamasında, “Bu keşif gezisinde umutlarımızın çok ötesine geçtik. Bu uzak ve az keşfedilmiş bölgelerde her zaman yeni türler bulmayı beklersiniz ancak özellikle süngerler gibi bazı canlı türleri için bulduğumuz miktar, akıllara durgunluk veriyor.” ifadelerine açıklamasında yer verdi.
Araştırmacılar canlılardan örnekler aldı ve şimdi bu canlıların yeni keşfedilen bir tür olup olmadığını anlayabilmek için her birini incelemeye başlayacaklar. SOI’nin icra direktörü Jyotika Virmani yaptığı açıklamada, “Türlerin tam olarak tanımlanması uzun yıllar alabilir” dedi ve “inanılmaz sayıdaki bu numunelerin” bu süreci daha da uzatabileceğini de sözlerine ekledi. Araştırmacılar, keşfettikleri türlerin çoğunun, trol avcılığı ve derin deniz madenciliğinden kaynaklanan zararlara karşı oldukça hassas olduklarını soğuk su mercanlarının ise sünger bahçeleri gibi hassas habitatlarda yaşadığını belirtti. Juan Fernández ve Nazca-Desventuradas parklarındaki yeni türler yasal olarak bu tehditlerden korunuyor. Ancak, Nazca ve Salas y Gómez sırtları boyunca uzanan deniz dağları şu anda korumasız halde. Bu araştırma gezisi, güneydoğu Pasifik’te son yıllarda deniz dağlarını haritalandıran birkaç SOI seferinin sonuncusu oldu.
Enstitü daha önce Şili ve Peru açıklarında yaptığı bir keşif gezisi sırasında dört büyük deniz dibinin daha haritasını çıkarmış ve geçen yıl Guatemala açıklarında tek başına bir zirve daha tespit etmişlerdi. Bu tespit edilen beş tepenin her biri Burj Khalifa’dan en az iki kat daha yüksekti. Virmani daha önce Şili ve Peru’daki deniz dağlarının keşfinden sonra yaptığı açıklamada, bu yüksekliklerdeki “biyolojik sıcak noktaları” bulmanın ve incelemenin önemli olduğunu çünkü Dünya’daki yaşam hakkındaki bilgilerimizi daha fazla geliştirebileceğini söyledi.
Derleyen: Burçin Bağatur