Bazı insanlar korku için para harcarken, çoğu tam tersi yöne kaçar. Peki neden bazılarımız her türlü korkutucu deneyimi arzular? Ve bu isteğin arkasındaki psikoloji nedir?
Detaylar haberimizde…
Korku, tüm insanların deneyimlediği yaygın bir duygu ve evrimimizde önemli bir rol oynar. Olası tehlikeleri fark etmemize ve bunlara tepki vermemize yardımcı olarak tehlikeli koşullarda hayatta kalmamızı sağlar. Peki korku yaşadığımızda beynimizde neler olduğunu hiç merak ettiniz mi? Daha da ilginci, neden bu kadar çok insan korkutucu deneyimlere ve korkulara çekilir?

Korkunun kişiden kişiye değişen karmaşık bir psikolojik boyutu bulunuyor. Ve korku yoğun bir duygu. Bu nedenle bazı insanlar korkunun getirdiği heyecan ve coşkudan hoşlanır, bungee jumping gibi aktivitelere ve korku filmlerine yönelirler. Bu kişiler, genel olarak kontrol edilen bir ortamda korkutucu durumlardan zevk alırlar çünkü bu, heyecan ve adrenalin patlaması hissi sağlar.
Peki Neden Korkuyu Tüketiyoruz?
Eğlence kaynaklı korkuların psikolojik ve fizyolojik etkileri bulunuyor. Bir korku filmi izlediğimizde veya perili bir evi ziyaret ettiğimizde, vücudumuz ve beynimiz tehdit gerçekmiş gibi tepki veriyor. Kalp atış hızımız artıyor, adrenalin damarlarımızda dolaşıyor ve duyularımız keskinleşiyor. Bu fizyolojik tepki, duygusal deneyimi yoğunlaştırarak benzersiz ve unutulmaz bir karşılaşma yaratıyor.

Korkuyu tüketmemizin nedeni aslında uyarılma yaşama isteği. Korku hissettiren durumlar ve eylemler bizi hem zihinsel hem de fiziksel olarak zıt şekillerde uyarabilir: olumsuz (korku veya endişe şeklinde) veya olumlu (heyecan veya neşe şeklinde).
Korku arayışımızın diğer nedeni de yeni deneyimler kazanmak. Örneğin kıyamet korku filmleri, zombi salgınlarından uzaylı istilasına kadar alternatif gerçeklikleri yaşamamızı sağlar.
Son olarak, korku eğitimi, insan ruhunun karanlık tarafı hakkındaki merakımızı güvenli bir şekilde gidermemize yardımcı olabilir. Oyuncuların kendilerinin en kötü yönleriyle yüzleşmek zorunda kaldığı hikâyeleri gözlemlemek, insanlık durumunun en karanlık yönlerinin sözde bir karakter çalışması işlevi görüyor.
Korku Tüketmekten Ne Zaman Zevk Alabiliriz?
Araştırmalar, dehşete düşmekten haz alabilmek için psikolojik bir “koruyucu çerçeveye” sahip olmamız gerektiğini gösteriyor. Bu tür çerçevelerin üç farklı kategorisi bulunuyor.
1) Fiziksel olarak güvende olduğumuza inanmamız gerekir – bir güvenlik çerçevesi. Örneğin, bir filmdeki kötü varlık gözlerimizin önünde korkunç eylemlerde bulunuyor olsa da, kötü varlığın fiziksel olarak bizden uzakta olduğuna ve dolayısıyla bize zarar veremeyeceğine inandığımız sürece dehşetten haz alabiliriz.
2) Koruyucu çerçevenin ikinci kategorisi, kopmayı içerir – bir korku deneyiminden psikolojik olarak kopup kopamayacağımız. Bir filmde psikopat bir katilin kanlar içindeki bir kurbanı kovaladığını gördüğümüzde, kendimize onların sadece oyuncu olduğunu ve ekranda harika bir oyunculuk sergilendiğini hatırlatarak psikolojik kopmayı harekete geçirebiliriz.
3) Koruyucu çerçevenin üçüncü kategorisi, karşılaştığımız tehlikeleri kontrol etme ve yönetme konusundaki güvenimizi içerir. Örneğin, perili bir evi ziyaret ettiğimizde ve gerçekçi görünümlü, kana susamış bir zombi üzerimize saldırdığında, tehlikenin üstesinden gelebileceğimizden eminsek, karşılaşmadan yine de zevk alabiliriz.
Araştırmalar, bu psikolojik koruyucu çerçevelerden herhangi birinin o anda mevcut olmamasının korku tüketimine olan tercihi azalttığını gösteriyor; bu da bazı insanların neden ürkütücü filmlerden, kitaplardan veya etkinliklerden uzak durduğunu açıklayabilir.
Korkuyu Kim Daha Çok Seviyor?
Korku filmlerine ne kadar ilgi duyduğumuz konusunda dikkate değer bireysel farklılıklar var.
Bazı araştırmalar, daha yüksek bir heyecan arayışı özelliğine (yani, heyecan ve coşku yaşama ihtiyacına) sahip kişilerin korkuyla ilgili deneyimleri daha fazla arayıp bunlardan keyif aldığını göstermekte.
Daha düşük bir heyecan arayışı özelliğine sahip olanlar ise bu deneyimleri rahatsız edici bulabilir ve bunlardan kaçınabilir. Benzer şekilde, deneyime açıklık özelliği (veya yaratıcı aktivitelerde bulunma ihtiyacı) da korku tüketiminin bir göstergesi; deneyime daha açık bir özellik, korkuya karşı artan bir ilgiyle ilişkili.

Ayrıca, empatideki bireysel farklılıklar korkudan keyif almayla ilişkili. Empati yeteneği daha düşük olanlar korkudan daha fazla keyif alabilir. Bunun nedeni, daha yüksek bir empati seviyesine sahip olanların, bir filmde sinsi bir katil tarafından işkence gören insanlar gibi, başkalarının yaşadığı sıkıntılı durumlar hakkında daha olumsuz hissetme eğiliminde olmaları.
Cinsiyet ve yaş da önemli görünmekte. Bir anket, ortalama olarak, daha genç bireylerin bu korkutucu türe daha fazla ilgi duyduğunu ortaya koydu; Erkeklerin korku filmlerine hayran olma olasılığı kadınlardan daha yüksek; kadınlar ve erkekler korku deneyiminin farklı yönlerini beğenebilirler. Yani, kadınlar mutlu son sunan bir korku filminden daha fazla keyif alabilirken, erkekler yoğun bir şekilde korkutucu sahnelerle dolu bir korku filminden daha fazla keyif alabilirler.
Son olarak, 82 ülkenin gişe verilerini analiz edildiğinde, korku filmi tüketme tercihinin ekonomik kalkınma aşamalarına göre farklılık gösterebileceği keşfedildi. Kişi başına düşen milli gelir daha yüksek olan ülkelerdeki bireylerin daha fazla korku filmi tükettiğini, ancak aynı örüntünün romantik filmler gibi diğer film türlerinde gözlemlenmediğini bulduk. Sonraki çalışmalarımızın sonuçları, bu örüntünün, finansal kaynakların yetersizliğinin korku filmlerinden keyif almak için gereken psikolojik koruyucu yapıyı zayıflatmasından kaynaklandığını göstermekte.
Korku Tüketmenin Psikolojik Bir Faydası Var mı?
Korkutucu eğlenceden aldığımız hazzın ötesinde, korku tüketmenin birkaç gizli faydası olabilir:
Aşık olma katalizörü: Araştırmalar, bir randevuyla birlikte korku filmi izlemenin (örneğin, bir korku filmi izlemek, bir korku temalı parkı ziyaret etmek) romantizm duygularını artırabileceğini gösteriyor. Neden mi? Korkuyu birlikte deneyimlemek, birbirimize karşı hissettiğimiz heyecanı artırabilir.
Sosyal bağ kurma kanalı: Bir grup içinde korku tüketmek, arkadaşlarımız ve ailemizle bağ kurmanın ve bağ kurmanın harika bir yolu. Araştırmalar, bu tür bir bağın, genellikle korkutucu durumlarda salgılanan oksitosin ile bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu hormon, grup üyeleri arasında yakınlık ve yakınlık duygularını kolaylaştırır.
Korku sonrası rahatlama: Bir korku deneyimi sırasında kendimizi oldukça uyarılmış hissetsek de, deneyimin olumlu bir şekilde sona ermesinin ardından bir rahatlama hissi gelir ve beynimizde endorfin salınımını tetikler. Bu peptit grubu bizi rahatlamış ve tazelenmiş hissettirebilir.
Korku tüketiminin psikolojisini anlamak, türün tadını daha fazla çıkarmamızı sağlar. En azından, tüm korkuyu özümsemeden önce psikolojik “koruyucu çerçevemizi” hazırlamalıyız.
Sonuç olarak, korkuya olan hayranlığımız, insanın merak ve keşfetme kapasitesinin bir kanıtı. Kontrollü ortamlarda korkularımızla yüzleşerek kendimiz ve çevremizdeki dünya hakkında daha fazla şey öğrenebiliriz. Yeni ve heyecan verici deneyimler aramaya devam ederken, korkudan aldığımız keyfi genel ruh sağlığı ve esenlikle dengelemek çok önemli.
Korku deneyimlerinizi düşünerek, bu aktivitelerin duygularınızı, ilişkilerinizi ve benlik duygunuzu nasıl etkilediğini düşünün. Heyecan arayışının psikolojik nedenlerini anlayarak, insan deneyimini tanımlayan korku ve heyecan arasındaki karmaşık dansı daha iyi anlayabiliriz.
Bir dahaki sefere korku filmi izleme veya perili bir evi ziyaret etme isteği duyduğunuzda, bunu sınırlarınızı keşfetmek ve korku psikolojinizi anlamak için bir fırsat olarak değerlendirin. Bu deneyimlerin size nasıl hissettirdiğine ve ruh sağlığınızı nasıl etkilediğine dikkat edin. Sosyal bağlarınızı güçlendirmek ve kalıcı anılar yaratmak için bu deneyimleri arkadaşlarınızla ve ailenizle paylaşın. En önemlisi, korkunun heyecanını yaşarken refahınızı da korumanızı sağlayacak bir denge kurmaya çalışın.
Derleyen: Damla Şayan






