- Fosil yakıtların kullanılması sonucu atmosfere salınan karbondioksit emisyonları, Dünya iklimindeki değişiklikleri hızlandırarak sel, kuraklık ve aşırı sıcaklık gibi aşırı hava olaylarına sebep oluyor.
- 200’den fazla bilim insanı tarafından desteklenen bir mektup, Dünya okyanuslarının atmosfere kıyasla 50 kat daha fazla karbon emme kapasitesine sahip olduğuna dikkat çekiyor.
- Bilim insanları, okyanuslardaki karbon emme stratejilerinin etkilerini ve risklerini daha iyi anlamak için kontrollü saha denemeleri ve bağımsız incelemelerin yapılmasını öneriyorlar.
Dünyamız, her geçen gün iklim değişikliğiyle başa çıkmak için yeni ve yaratıcı çözümlere ihtiyaç duyuyor. Bu bağlamda, 200’den fazla saygın bilim insanı tarafından imzalanan bir mektup, okyanusların karbondioksit emme kapasitesini değerlendirmenin öncelikli bir konu haline gelmesi gerektiğine dikkat çekti. İklim krizinin etkileri hızla artarken bilim insanları, okyanusların bu mücadeleye nasıl katkı sağlayabileceğini araştırarak olası riskleri en aza indirmeyi amaçlıyorlar.
İşte bu önemli gelişmenin ayrıntıları:
Karbon Emisyonları Sorunu
Fosil yakıtların kullanılması sonucu atmosfere salınan karbondioksit emisyonları, gezegenimizin iklimini hızla değiştiriyor. Yükselen sıcaklıklar, sel ve kuraklık gibi aşırı hava olayları, insanlığın ve ekosistemlerin yaşamını olumsuz etkiliyor. Bu felaketleri önlemek ve iklim değişikliğini kontrol altına almak, karbondioksiti atmosferden uzaklaştırma stratejilerini gerektiriyor.
Okyanusların Karbon Hapsetme Potansiyeli
Okyanusların, bu mücadelede önemli bir role sahip olduğu gerçeği ise mektubun odaklandığı en temel konu. Atmosfere kıyasla 50 kat daha fazla karbon emen ve uzun süreli olarak depolayan okyanuslar, karbondioksiti etkili bir şekilde hapsetme potansiyeline sahip. Ancak, okyanuslara müdahale etmenin getirebileceği riskler ve olası yan etkiler hâlâ net değil.
Okyanuslarımızın kimyasıyla oynamanın getirebileceği yan etkilerle ilgili bilim insanları, mektup içeriğinde bu konuya şu şekilde dikkat çekiyor: “Toplum henüz herhangi bir yaklaşımın etkinliği veya etkileri hakkında yeterli bilgiye sahip değildir ve bu nedenle bunların geniş ölçekte kullanımı hakkında bilinçli kararlar veremez.” Aynı zamanda, bazı startup’lar şu anda denizde daha fazla CO2 tutabilme amacıyla yeni teknolojiler geliştiriyor. Ancak, bu teknolojilerin etkileri ve hangi stratejilerin en başarılı olabileceği konusunda henüz pek bir şey bilinmiyor.
Mektupta karbon giderme stratejilerinin değerlendirilmesi için kontrollü saha denemeleri yapılması ve sonuçlarının bağımsız üçüncü taraflarca incelenmesi çağrısında da bulunuluyor. Ayrıca, istenmeyen ya da olumsuz sonuçların ele alınması için önlemlerin alınması ve farklı paydaşların katılımını sağlayacak kapsayıcı politikaların oluşturulması gerektiğine dikkat çekiliyor.
Okyanusun karbondioksiti emme ve tutma kabiliyetini artırmanın çeşitli yolları bulunuyor. Bunlardan bazıları doğal, örneğin CO2 çeken kıyı ekosistemlerini restore etmek gibi. Diğer stratejiler ise daha çok teknoloji odaklı. Örneğin Kaliforniya merkezli bazı girişimciler, CO2’yi okyanustan filtrelemek için pilot tesisler kurdu. Bu yaklaşımın fikri, CO2’yi dünya okyanuslarından çıkarmak ve bu şekilde okyanusların daha fazla gaz emmesine yardımcı olmak.
Ancak bu girişimler henüz geliştirilme aşamalarında ve açık denizlerdeki sorunları tamamen çözmek için yeterli değil. Ayrıca bazı çevre savunucuları, yeni CO2 filtreleme teknolojilerinin deniz yaşamına zarar verme riski taşıdığından endişeli ve bu konuda araştırmalarını sürdürüyor.
Bu mektubu imzalayan isimler arasında, 2000-2007 yılları arasında Birleşik Krallık hükümetinin eski baş bilimsel danışmanı olan David King bulunuyor. King, iklim değişikliği konusundaki uzmanlığıyla biliniyor ve bu sözleşmeye imza atarak çevre bilimlerine olan katkısını bir kez daha göstermiş oluyor.
Sözleşmeyi imzalayan bir diğer önemli isim ise 1988 yılında Kongre’ye verdiği bir ifade sırasında dünyayı iklim değişikliği konusunda uyarmasıyla tanınan eski NASA iklim bilimcisi James Hansen oldu. Hansen, iklim değişikliği konusundaki uyarılarıyla bilim dünyasında büyük saygı kazanmış bir isim. Onun da bu sözleşmeyi imzalaması, iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası bir çabanın parçası olmaya devam ettiğini gösteriyor.
Sonuç olarak iklim değişikliğiyle mücadelede yeni ve yaratıcı çözümlere olan ihtiyaç giderek daha belirgin hâle geliyor. Okyanuslar, bu mücadelede önemli bir rol oynayabilir, ancak potansiyelleri ve riskleri daha fazla araştırma ve değerlendirme gerektiriyor. Bilim insanlarının ve toplumun iklim krizini ele almak için bilinçli kararlar vermeye devam etmesi, gezegenimizi sürdürülebilir bir geleceğe taşıma yolunda kritik bir adım olarak karşımıza çıkıyor.
Derleyen: Dilara Melisa Yaman