- Fareler üzerinde yapılan son çalışma vücudun yaş aldıkça eskimesinin önüne geçilebileciğini gösterdi.
- Geliştirilmeye açık yeni denenen bir nöron tedavisinin, beyin-yağ arasındaki yolu iyileştirerek farelerde yaşla beraber oluşan vücut yıpranmasını ve sağlık kötüleşmesini engellediği gözlemlendi.
- Araştırmacılar, beyin-kas arasında da benzer bir yolun olup olmadığını öğrenerek keşiflerini geliştirmek için çalışmaya devam ediyor.
Yaşlanmanın bilgelik, deneyim ve hatta evrim açısından avantajları olabilir. Ancak yaşlanmayla birlikte gelen biyolojinin kademeli bozuluşu sevindirici olmaktan çok uzak. Fareler üzerinde yapılan son çalışma ise vücudun yaş aldıkça eskimesinin önüne geçilebileciğini gösteriyor. Washington Üniversitesi gelişim biyoloğu Shin-İchiro Imai, “Beynin önemli bir bölümünü manipüle ederek farelerde yaşlanmayı geciktirmenin ve sağlıklı yaşam sürelerini uzatmanın bir yolunu gözlemledik.” diyor. Beynimiz, hormonların gelgitlerine dayalı iletişim ağlarını yönetebilen sinirsel uyarılar yoluyla çok sayıda bedensel işlevi kontrol ediyor. Bu iletişim sinyallerini taşıyan altyapı ve çevresi yaşlandıkça bozuluyor ve bedende artan arızalara neden oluyor.
Daha önce beynimiz ve yağ dokularımız, özellikle de beyaz yağ dokuları arasındaki yolun parçalarını oluşturan sinyal kimyasalları farelerde yaşlanma ile ilişkilendirilmişti. Bu nedenle Imai ve meslektaşları bu iletişim ağındaki kritik erken adımlara daha yakından baktılar. Araştırmacılar, bir grup kemirgenin doğal yollarda yaşlanmasına izin verirken bir kısmının beyinden yağa giden yolun başındaki nöronları, aktif kalmaları için değiştirdi. DMHPpp1r17 adı verilen bu hücreler, sinir sistemimiz ile vücudun hormon sistemi arasında önemli bir kanal olan beynimizin hipotalamusunda yer alıyor. İnanılmaz bir şekilde, nöron aktivasyonu tedavisi gören fareler, yaklaşık 1.000 günlük tipik laboratuvar faresi ömrü içinde ölen kontrol farelerinden 60 ila 70 gün daha uzun yaşadı.
Daha da önemlisi, nöron tedavisi gören farelerin daha kalın, daha parlak tüylere sahip olduğu ve yaşlılıklarında daha aktif hareketler sergiledikleri gözlemlendi. Daha ileri araştırmalar, mekanizmanın bazı kısımlarını ortaya çıkardı. DMHPpp1r17 nöronları açık olduğunda, Ppp1r17 molekülünü kullanarak vücudumuzun savaş ya da kaç tepkisini, yani sempatik sinir sistemimizi aktive edebiliyor. Bu da vücudumuzun beyaz yağ depolarının kullanımını teşvik ederek eNAMPT adı verilen bir protein salgılamasını sağlıyor. Bütün bu olaylar sonucu salgılanan eNAMPT proteini ise hipotalamus nöronlarını düzenleyerek devreyi tamamlıyor.
Araştırmacılar makalelerinde, “Ppp1r17 ayrıca insan, şempanze, maymun, sıçan, fare, sığır, tavşan, tavuk, ksenopus ve zebra ispinozu gibi çeşitli omurgalı türlerinde de iyi korundu. Bu da Ppp1r17’nin evrim boyunca bazı temel işlevleri taşıdığını gösteriyor.” diye açıkladı. Bu temel işlevlerden en önemlisi vücudumuzu besliyor olması. Normal yaşlanan farelerin daha az Ppp1r17 üretmeye başlaması ve daha az yağ deposunu aktive etmesi ise bu hayati işlevlerin yavaşlamasına sebep oldu.
Daha az aktivite ile yağ dokularımızdan geçen sinirler bozulmaya başladı. Bu da daha az eNAMPT üretildiğinin göstergesiydi. Az miktardaki eNAMPT ise daha da az hipotalamus nöronunun aktive olmasına ve sistemin, kendi kendini yavaşlatmasına sebep oldu. eNAMPT proteininin doğrudan hipotalamik nöronlar üzerinde mi çalıştığı yoksa ara adım görevi mi gördüğü de dahil olmak üzere hâlâ çözülmesi gereken birçok ayrıntı var. Ekip ayrıca bu geri bildirim döngüsünün iskelet kası gibi vücudumuzdaki diğer doku tipleri arasındaki iletişimi etkileyip etkilemediğini de keşfetmek istiyor. Eğer öyleyse, stres ve stres azaltıcılar, kilo ve egzersiz de dahil olmak üzere bilinen birçok biyolojik yaşlanma faktörünün hepsi, bu beyin-yağ sisteminin bir kısmını etkilediğinden dolayı etrafımızdaki dünyayla fizyolojik olarak ne kadar bağlantılı olduğumuzun bir başka örneği olacak.
Derleyen: Fatma Ebrar Tuncel