- Teknolojik cihazların yaydığı mavi ışıkların uykusuzluğa sebep olduğu herkesçe biliniyor.
- Ancak yapılan son araştırmadan elde edilen bulgular, uykusuzluğu tek başına mavi ışığın mı tetiklediğiyle ilgili şüpheye düşürecek cinsten.
- Araştırma, mavi ışığın tek suçlu olmadığını gösteriyor.
Blume, İsviçre’deki Basel Üniversitesi ve Almanya’daki Max Planck Biyolojik Sibernetik Enstitüsü’nden araştırmacılardan oluşan bir ekibe liderlik ederek algılanan renklerin günlük biyolojik ritmimiz üzerindeki etkisini araştırdı. Keşfettikleri şey, dünyamızı nasıl aydınlattığımız konusunda bazı ilginç sonuçlar doğurabilir ve alacakaranlık saatlerde dijital teknolojiyi kullanma konusundaki bazı varsayımlara meydan okuyabilir. Modern bilimsel bilgelik, kendimizi karanlığa sarıp dinlenmemiz gereken zamanlarda akıllı telefonlarımız, bilgisayar monitörlerimiz ve tabletlerimiz gibi önemli miktarda mavi ışık yayan cihazlardan kaçınmamızı tavsiye ediyor. Çünkü gözlerimizdeki ipRGC’ler, kabaca 490 nanometre boyutundaki kısa dalga boylu elektromanyetik radyasyona tepki veriyor. Mevcut tek dalga boyu bu olsaydı kısa dalga boyuna duyarlı konilerimiz ateşlenirdi, bu da beynin her şeyin mavinin sadece şirin bir tonu olduğunu düşünmesi için bir kod olurdu.
Mavi ışığın gündüz saatlerinde gökyüzünden saçıldığı göz önüne alındığında, gözlerimizin bu dalga boyunu uyku zamanının başlangıcını ve sonunu işaretlemek için bir ipucu olarak kullanması mantıklı.
Güneş ışığı ile beraber kimyasal reaksiyonların domino etkisi, biyolojimizin gece ve gündüzün döngülerine ayak uydurmasını sağlıyor. Özellikle, gün ışığındaki belirli bir dalga boyu aralığı, normalde mavi olarak algılayabileceğimiz, gözünüzün arkasındaki bir tür duyusal hücreyi tetikleyerek beyninize sabahın olduğunu ve vücudunuzun iç saatini sıfırlama zamanının geldiğini söylüyor. İçsel olarak ışığa duyarlı retinal ganglion hücreleri (ipRGC’ler) olarak adlandırılan bu ışığa duyarlı fotoreseptörler, gerçek renk algımıza katkıda bulunmuyor. Bu, gözlerdeki koni hücrelerinin işi. Basel Üniversitesi kronobiyoloğu Christine Blume, “Işığa duyarlı ganglion hücreleri de konilerden bilgi alıyor. Bu da konilerin ve dolayısıyla ışık renginin iç saati de etkileyip etkilemediği sorusunu gündeme getiriyor.” diyor.
Floresan ampullerin ve LED piksellerin mavi ağırlıklı parıltısıyla dolup taşan ipRGC’lerimiz, kafamızın içindeki sirkadiyen kalp piline uyanıklık zamanı olduğunu geldiğini bildiriyor. Bazı araştırmaların sağlığımıza zarar verebileceğini öne sürdüğü aldatmaca tam da bu uyanık kalma zamanıyla ilgili aldığımız talimattan doğuyor. Bununla birlikte Blume’un, ışığın dalga boylarının karışımının renk okuma konilerini etkileme şeklinin, bu fenomende göründüğünden daha fazlası olduğu anlamına gelebileceğine dair şüpheleri vardı. Blume, “2019’da farelerde yapılan bir çalışma, sarımsı ışığın iç saat üzerinde mavimsi ışıktan daha güçlü bir etkiye sahip olduğunu öne sürdü.” diyor.
Blume ve ekibi, konilerin bir dizi dalga boyunu algılama şeklinin, maviyle tetiklenen ipRGC’lerin nasıl çalıştığına dair herhangi bir ağırlık taşıyıp taşımadığını çözmek için 23 gün süren bir deneyde sekiz sağlıklı yetişkin erkek ve sekiz kadını işe aldı.
Gönüllüler bir hafta boyunca belirli bir yatma zamanına alıştıktan sonra, akşamları bir saat boyunca sürekli kontrollü bir “beyaz” parıltıya, parlak sarıya veya loş mavi ışığa maruz kaldıkları bir laboratuvarda bulundu. Denekler, tipik yatma saatlerinden önce ve bir saat sonrasına kadar beyin dalgalarının, kalp atış hızlarının ve tükürük hormonu seviyelerinin izlenmesi de dahil olmak üzere bir dizi teste tabi tutuldu. Analizlerin hiçbiri, ışığın algılanan renginin gönüllülerin uyku düzenlerinin süresini veya kalitesini etkilediğine dair herhangi bir gösterge ortaya koymadı. Bunun yerine, her üç ışık koşulu da uyku gecikmesine neden oldu ve bu da ışığın genel olarak daha önce düşünülenden daha karmaşık bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Bu tamamen, ipRGC’lerin ışığın “mavi” dalga boylarından etkilenmediği anlamına gelmiyor. Aksine, mavi dalgalarla dolu olan ancak koni hücrelerini sarıları, kırmızıları veya morları görmeye teşvik eden beyaz ışık yine de uyku döngülerimizi etkileyebiliyor. Benzer şekilde, mavi görünen ancak ipRGC’leri çalışmaya teşvik edecek kadar yoğun olmayan ışık, vücudumuzun günlük ritimleri üzerinde çok az etkiye sahip olabiliyor.
Geleceğin telefonları bir gün daha sıcak tonlarda algılamadığımız bir gece moduna geçmemize olanak sağlayabilir. Blume, “Teknolojik olarak ekranın renk ayarı yapılmadan bile kısa dalga boyu oranlarını azaltmak mümkün ancak bu henüz ticari cep telefonu ekranlarında uygulanmadı.” diyor.
Derleyen: Fatma Ebrar Tuncel