Keneler: Kendileri Küçük, Dev Felaketler!

Kene
Destek Olun: Dijitaliyidir'de yayımlanan reklamları engellemek için AdBlocker kullanmazsanız bize destek olmuş olursunuz. Ayrıca ekibimize destek olmak isterseniz Google aracılığı ile destek olabilirsiniz. Şimdiden teşekkürler.
Aslıhan Yıldız
19 dk okuma süresi

Keneleri düşündüğünüzde, muhtemelen doğa yürüyüşlerinizde ya da parkta geçirdiğiniz keyifli bir öğleden sonra peşinize takılan, küçük ama korkutucu parazitleri hayal edersiniz. Bu korkuda haksız değilsiniz.

Detaylar haberimizde…

ABD’de de keneler yoluyla bulaşan hastalıklar, canlı organizmalar aracılığıyla geçen hastalıklar arasında en yaygın olanlar arasındadır. Her bir kene, yaşamı boyunca birçok hayvandan kan emerken çeşitli virüs ve bakterileri de toplar ve sonraki ısırığında bu mikroorganizmaları başka bir canlıya aktarır.

Bu mikroorganizmaların bazıları insanlar için oldukça zararlı. Lyme hastalığı, babesiosis ve Rocky Mountain benekli ateşi gibi hastalıklar, tedavi edilmediği takdirde insan sağlığını ciddi şekilde tehdit edebilir, hatta ölümcül olabilir.

Ancak bu doyumsuz ve sinir bozucu parazitin her ısırığında yalnızca mikrobiyolojik bir tehlike değil, aynı zamanda sosyal, çevresel ve epidemiyolojik bir tarih de gizlidir.

Çoğu durumda kenelerin bugün bu kadar yaygın hastalık taşımasının temelinde, yıllar önce insanların yaptığı çevresel müdahaleler yatar. İşte bu yüzden keneler, çevre tarihçileri için son derece ilgi çekici bir araştırma konusu hâline gelir.

Keneler
(Fotoğraf: Zilli / Getty Images)

Kenelerin Taşıdığı Parazitler ve Hastalıklar

Dünya genelinde insanlar, çiftlik hayvanları ve vahşi yaşam, keneler ve kenelerin taşıdığı hastalıklardan etkileniyor. Küresel olarak 900’den fazla kene türü bulunmasına rağmen, bunların sadece yaklaşık %10’u, sivrisineklerden sonra insan ve hayvan hastalıklarının başlıca taşıyıcıları arasında yer alıyor.

Bu konuda yayımlanan 17 makale, yeni keşfedilen kene türleri, kene evrimi, yeni aşı yöntemleri, hastalık bulaşmasını etkileyen faktörler ve kene ekolojisi ile hastalık epidemiyolojisi üzerine güncel araştırma trendlerini ortaya koyuyor. Makalelerin çoğunluğu özgün araştırma olmakla birlikte, iki makale aşı çalışmaları üzerine derleme niteliğinde.

Kapsam, kene kontrolünden epidemiyolojiye, ekolojiden hastalık bulaşma mekanizmalarına kadar geniş bir yelpazede yer alıyor. Yazarlar arasında Avustralya, Bangladeş, Brezilya, Çekya, Almanya, Hindistan, Meksika, Pakistan, Güney Afrika, İspanya, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, ABD ve Zambiya’dan bilim insanları bulunuyor.

Fosillerden Günümüze: Şaşırtan Yeni Tür Keşifleri!

Keneler üç ana aileye ayrılır: sert keneler (Ixodidae, 731-742 tür), yumuşak keneler (Argasidae, 216 tür) ve tek türü bulunan Nuttalliellidae. Nuttalliellidae, sert ve yumuşak keneler arasında evrimsel bir köprü olarak kabul edilir.

Son çalışmalar, Birmanya kehribarında bulunan fosil kenelerde yeni cins ve türleri açığa çıkardı. Ayrıca Pakistan’da yeni bir kene türü (Ornithodoros pakistanensis) tanımlandı. Yunanistan’daki göçmen şahinin üzerinde bulunan yeni sert kene türü (Haemaphysalis doenitzi) ise bu türün Batı Palearktik’te ilk kez tespit edilmesi olmuştur.

Bu keşifler, kene çeşitliliği ve evrimi hakkında bize önemli bilgiler sunuyor.

Keneler ve Kene Kaynaklı Hastalıkların Kontrolü

Lyme hastalığı, Avrupa ve ABD’de en yaygın kene kaynaklı hastalık olarak halk sağlığını tehdit ediyor. ABD’de hastalığa Borrelia burgdorferi bakterisi ve Ixodes scapularis keneleri neden olurken, Avrupa’da Borrelia afzelii, Borrelia garinii ve B. burgdorferi türleri Ixodes ricinus keneleriyle bulaşıyor.

ABD’nin New York eyaletinde yapılan bir çalışmada, akarisit (kene ilacı) uygulamalarının kenelerdeki çoklu hastalık etkeni enfeksiyonlarını nasıl etkilediği araştırıldı. Mantar bazlı biyopestisitler, kene içinde çift enfeksiyonları artırırken, özel kene kontrol kutuları bu durumu ortadan kaldırdı. Araştırmacılar, küçük memelilere bağlı kenelerin kontrolünün insanlarda birden fazla hastalığa yakalanma riskini azaltabileceğini belirtti.

Kimyasal akarisitlerin ise hayvanlardaki kene yükünü düşürmede etkili olduğu, özellikle fipronil uygulamalarının kenelerin bulaştırdığı hastalık oranlarını azalttığı ortaya kondu. Fare modeli üzerinde yapılan testlerde fipronilin, Ixodes ricinus kenelerine karşı hızlı ve etkili olduğu, hastalık bulaşmasını engellediği görüldü.

Rhipicephalus simus kenesi, hem insan hem de hayvan sağlığı için önemli hastalıkların taşıyıcısı olarak biliniyor. Dünyada Rhipicephalus cinsi kenelerde sıkça rastlanan phlebovirüsler, şimdiye kadar R. simus’ta bildirilmemişti. Ancak Zambiya’da yapılan yeni bir çalışma, R. simus kenelerinde ilk kez bir phlebovirüs tespit etti.

Hindistan’ın Madhya Pradesh bölgesinde yapılan başka bir araştırmada ise çiftçilerin %75’inin kene kaynaklı hastalıklardan habersiz olduğu ve sadece %36,5’inin kene kontrolüne olumlu yaklaştığı belirlendi. Bölgedeki en yaygın kene türleri Rhipicephalus microplus ve Hyalomma anatolicum, kullanılan deltametrin ilacına dirençli çıktı. Araştırmacılar, çiftçilerin bilinçlendirilmesi ve kimyasal ilaçlara alternatif yöntemlerin geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor.

Moraes ve ekibi, Rhipicephalus microplus kenesindeki aurora kinazları (AURK) hedef alarak kene hücrelerinin canlılığında azalma sağladı. AURK’lar, hücre bölünmesinde önemli bir rol oynuyor. Bu çalışma, AURK inhibitörlerinin türlere özgü kene kontrol yöntemleri geliştirmede kullanılabileceğini ortaya koyuyor.

Kene Kaynaklı Hastalıklarda Kritik Gelişmeler

Son 30 yıldır sığır kenesi hastalıkları ELISA testleri ile izleniyor ve birçok ülkede Anaplasma centrale aşısı kullanılıyor. Bangladeş’te sığır anaplasmozunun yayılmaya başladığı tespit edildi ve aşılama, gelecekte etkili bir kontrol yöntemi olarak öneriliyor.

ABD’de istilacı Haemaphysalis longicornis kenesinin yayılması, entegre zararlı yönetimi ile kontrol altına alınabiliyor. Avrupa’da Ixodes ricinus kenesinin kuzey ve doğuya doğru yayıldığı, güney bölgelerde ise azalma yaşandığı belirlendi.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde deve kenesi Hyalomma dromedarii’nin yaşaması için uygun bölgeler tespit edildi. Avustralya’da Argas dewae kenesinin yarasalarda ve insanlarda görüldüğü, kış ve ilkbaharda yoğunluğunun arttığı saptandı. Bu çalışmalar, halk sağlığı ve vahşi yaşam yönetimi açısından büyük önem taşıyor.

Keneler ve Kene Kaynaklı Parazitler ile Hastalıklar” özel sayısı için derlenen makalelerin grafiksel temsili; sert kene türleri (Ixodidae: Ixodes spp., Rhipicephalus spp., Haemaphysalis spp.), yumuşak kene türleri (Argasidae), bu kenelerin konakçıları ve makale koleksiyonunda ele alınan ana konuları yansıtıyor.

Kene Aşılarında Önemli İlerlemeler

Kene kontrolünde kimyasal ilaçlara alternatif olarak geliştirilen aşılar giderek daha fazla önem kazanıyor. Özellikle Rhipicephalus microplus kenesine karşı geliştirilen bazı aşı adayları, kenelerin büyümesini ve üremesini büyük ölçüde engelliyor. Ayrıca, kenelerde bulunan glisin açısından zengin proteinlerin bağışıklık sistemini harekete geçirme potansiyeli bulunuyor.

Kene aşılarının geliştirilmesinde genetik çeşitlilik, birden çok kene türüne karşı etkinlik sağlama ve uygun aşı formülasyonları oluşturma gibi zorluklar bulunuyor. Ancak yapay zeka, mRNA teknolojisi ve diğer yeni yöntemler sayesinde bu sorunların üstesinden gelinerek daha etkili ve kişiye özel çözümler geliştirilebileceği öngörülüyor.

Bu gelişmeler, kene kaynaklı hastalıklarla mücadelede önemli ve umut vaat eden adımlar olarak değerlendiriliyor.

Keneler ve Yeni Tehlike: Türkiye’de Yükselen Risk

Kenelerin taşıdığı hastalıklar söz konusu olduğunda coğrafya, hayati bir rol oynar.

Akdeniz ve Asya’da görülen avcı kene (Hyalomma türleri) buna iyi bir örnektir. Bu keneler, yaşamlarının ilk evresinde fare, tavşan ve tarla faresi gibi küçük orman hayvanlarının kanıyla beslenirken; yetişkinlik dönemlerinde evcil hayvanları tercih eder.

Yüzyıllar boyunca bu kene, Orta Doğu’daki göçebe çobanlar için yalnızca zaman zaman rahatsız edici bir canlıydı. Ancak 1850’lerde Osmanlı İmparatorluğu, göçebe kabilelerin yerleşik hayata geçmelerinin önünü açan yasalar çıkardı. Özellikle bozkırla ormanlık alanların kesiştiği bölgelerdeki sahipsiz araziler yerleşimcilere açıldı. Bu durum, avcı keneler için ideal yaşam koşulları oluşturdu.

Son dönemlerde ise Türkiye’de tespit edilen Asya uzun boynuzlu kenesi (Haemaphysalis longicornis), farklı bir boyutta tehlike arz ediyor. Bu kene türü hakkında vatandaşlar endişe duyuyor.

Asya Uzun Boynuzlu Kenesi Türkiye’de: Yeni İstilacı Tür Alarmı Verildi!

Asya uzun boynuzlu kenesi (Haemaphysalis longicornis Neumann), genellikle Orta Asya, Doğu Asya ve Avustralya’da görülen bir tür olarak biliniyor. Ancak son yıllarda ABD’de ciddi bir hastalık tehdidi olarak ortaya çıkmaya başladı. Bu kenenin ilginç bir biyolojik özelliği bulunuyor: Bazı popülasyonları hem cinsel hem de partenogenez yoluyla (eşeysiz üreme) çoğalabiliyor. Bu sayede, tek bir eşeysiz dişi, yeni bir coğrafi bölgede yeni bir popülasyonun oluşmasını tetikleyebiliyor.

Haemaphysalis longicornis, tıbbi ve veterinerlik açısından büyük önem taşıyor. İnsanlarda 30’dan fazla hastalığa neden olan Anaplasma, Babesia, Bartonella, Coxiella, Rickettsia, Theileria gibi patojenlerin taşıyıcısı olarak biliniyor. Ayrıca Doğu Asya’da şiddetli ateş ve trombositopeni sendromuna yol açan Bunyaviridae ailesinden Phlebovirus türü virüsün taşıyıcısı olarak da görev yapıyor.

Bu kene, sığırları yoğun şekilde istila ederek Theileria orientalis (genotip Ikeda) adlı hemoprotozoan parazitin bulaşmasına yol açıyor ve böylece hayvancılık sektöründe önemli ekonomik kayıplara neden oluyor.

Yapılan son çalışmada, H. longicornis kenesinin Türkiye’nin Avrupa yakasında morfolojik ve moleküler olarak tespit edildiği bildirildi. Ayrıca kenenin Türkiye’ye nasıl geldiği, oluşturabileceği potansiyel riskler ve alınması gereken önlemler üzerine çeşitli hipotezler sunuldu.

Asya’dan Dünyaya: Uzun Boynuzlu Kenenin Sessiz Yayılışı

İstilacı türler, doğal yaşam alanları dışındaki yeni çevrelere girerek yerel ekosistemlere zarar verebilen organizmalar olarak biliniyor. Bu türler hızla yayılabilir, yerel türlerin yerini alabilir ve ekosistem dengelerini bozabilir. İstilacı türler, doğal düşmanlarının, hastalıklarının veya rekabetçilerinin olmaması nedeniyle yeni alanlarda başarı gösterir. İnsan faaliyetleri ise bu istilaların başlıca nedenleri arasında yer alıyor; küresel ticaret ve ulaşım, habitat tahribatı, iklim değişikliği ve kasıtlı tür tanıtımları istilaların yayılmasında etkili oluyor.

Kan emici eklembacaklılar, özellikle pireler, sivrisinekler ve keneler, doğal yaşam alanları dışında hızla yayılıp yerleşerek hem hayvanlar hem de insanlar için önemli hastalık taşıyıcıları haline gelebiliyor. Doğu Asya kökenli Rhipicephalus microplus ve Orta Doğu ile Akdeniz kökenli Rhipicephalus annulatus, ABD’nin güney bölgelerine taşınmış istilacı kene türlerinden bazılarıdır ve bu bölgede sığır babesiosis hastalığının yayılmasında önemli rol oynar.

Ayrıca Rhipicephalus microplus, Sahra Altı Afrika’daki birçok ülkede en başarılı istilacı kene türü olarak rapor edildi. Son yıllarda ise göçmen kuşlar vasıtasıyla Orta ve Kuzey Avrupa’ya taşınan Hyalomma marginatum ve Hyalomma rufipes türleri, Avrupa’da istilacı türler arasında yer alıyor.

Asya uzun boynuzlu kenesi (Haemaphysalis longicornis Neumann), Japonya, Çin, Kore ve Doğu Rusya’yı kapsayan Doğu Asya’ya özgü bir türdür. Doğal yaşam alanı dışında ilk olarak 1897’de Avustralya’da tespit edilen bu kene, sonrasında Yeni Zelanda, Yeni Kaledonya ve bazı Pasifik adalarında da görülmüştür. ABD’de ise 2010 yılında varlığı geriye dönük olarak ortaya konmuş, ancak resmi olarak ilk kez 2017’de New Jersey’den bildirildi. Takip eden yıllarda bu istilacı kene, 20’den fazla eyalette tespit edildi.

Yapılan son araştırma ise, istilacı H. longicornis kenesinin Türkiye’de ilk kez tespit edildiğini ortaya koyuyor. Ayrıca çalışma, bu kenenin Türkiye’ye nasıl gelmiş olabileceği, oluşturabileceği sağlık ve çevresel riskler ile alınması gereken önlemler hakkında öneriler sunuyor.

Kenelerin Morfolojik Tanımlaması

Kasım 2024’te, İstanbul metropol alanında yaşayan bir köpek sahibi, köpeğinin ciddi bir kene istilası yaşadığını bildirdi. Köpek sahibi tarafından Ekim-Kasım 2024 döneminde toplanan keneler, tür tayini için Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Parazitoloji Laboratuvarı’na gönderildi. Keneler, stereomikroskop (Olympus SZ61, Olympus Corp., Tokyo, Japonya) altında incelenerek, tanımlama anahtarları kullanılarak belirlendi (Hoogstraal ve ark. 1968; Yamaguti ve ark. 1971; Filippova 1997). Tüm keneler, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Parazitoloji Laboratuvarı’nda muhafaza ediliyor.

DNA İzolasyonu, PCR ve Filogenetik Analizler

Kasım 2024’te toplanan dişi kan emmiş kenelerden toplam genomik DNA, üretici firmanın protokolüne uygun olarak izole edildi (PureLink™ Genomic DNA Mini Kit, Invitrogen, ABD). DNA miktarı ve kalitesi, Multiskan Go mikrotitre plakası okuyucusu kullanılarak 260/230 nm dalga boyunda spektrofotometrik yöntemle belirlendi. Moleküler tanımlama için 16S rDNA gen bölgesi, 16S+1 (CTGCTCAATGATTTTTTAAATTGCTGTGG) ve 16S-1 (CCGGTCTGAACTCAGATCAAGT) primerleriyle çoğaltıldı (Black ve Piesman, 1994). PCR işlemi Bio-Rad T100 termal döngü cihazı ile gerçekleştirildi. Reaksiyon karışımı, 25 µl DreamTaq 2× PCR master mix (ThermoFisher Scientific, ABD), 2 µl ileri primer, 2 µl geri primer, 2 µl DNA şablonu ve 19 µl DNA kalitesinde sudan oluştu. Termal döngü koşulları; 95 °C’de 5 dakika ön denatürasyon, ardından 40 döngü boyunca 94 °C’de 60 saniye, 51 °C’de 60 saniye, 72 °C’de 45 saniye, son olarak 72 °C’de 5 dakika uzatma olarak uygulandı. PCR ürünleri %1 agaroz jel elektroforezi ile analiz edilip görüntülendi. Saflaştırılan PCR ürünleri, ileri ve geri primerler kullanılarak ticari bir laboratuvarda (Macrogen Inc., Amsterdam, Hollanda) çift yönlü olarak dizilendi. Elde edilen diziler, BioEdit sürüm 7.0.5 programı ile düzenlenip hizalandı. Filogenetik analizler ise MEGA 11 yazılımı kullanılarak yapıldı (Kumar ve ark., 2018)

Sonuçlar

Kenelerin morfolojik incelemesi, çoğunluğunun beklenildiği gibi Ixodes ricinus (L.) ve Rhipicephalus sanguineus s.l. (Latreille) türlerine ait olduğunu gösterdi. Ancak, 9 dişi ve 11 nimf örneği Haemaphysalis cinsine, özellikle Kaiseriana alt cinsine ait olarak belirlendi. Bu alt cins, şu ana kadar Türkiye veya Avrupa kene faunasına kayıtlı değildi. Türkiye’nin, Afrika-Avrupa ve Afrika-Asya arasında göç eden kuşların rotaları üzerinde yer alması nedeniyle, örneklerimiz Afrika’da bulunan Haemaphysalis aciculifer Warburton, Haemaphysalis rugose Santos Dias ve Haemaphysalis parmata Neumann gibi bilinen Kaiseriana türleriyle karşılaştırıldı. Ancak, örneklerimiz Afrika’daki Kaiseriana türleriyle uyuşmadı. Yapılan detaylı karşılaştırmalar sonucunda örneklerin Haemaphysalis (Kaiseriana) longicornis türü olduğu morfolojik olarak tespit edildi.

Aralık 2024’te köpek sahibi köpeğinden yeni keneler topladı ve bunları tür tayini için laboratuvara gönderdi. Bu toplamada da çok sayıda I. ricinus örneğinin yanı sıra bir dişi H. longicornis daha bulundu.

Türkiye’de evcil bir köpekten toplanan Haemaphysalis longicornis.
(A) Gnathosoma, sırt (dorsal) görünüm;
(B) Gnathosoma, karın (ventral) görünüm ve birinci bacak halkası (coxa I);
(C) Üçüncü ağız parçası segmentinin çıkıntıları, önden ve üstten (anterodorsal) görünüm;
(D) Bacak halkaları (coxae);
(E) Birinci bacağın segmentleri;
(F) Genital açıklık;
(G) Solunum plakası (spiracular plate).

Asya Uzun Boynuzlu Kenesi Morfolojik ve Genetik Olarak Doğrulandı

Türkiye’de ilk kez tespit edilen Asya uzun boynuzlu kenesi (Haemaphysalis longicornis), morfolojik özelliklerine göre tanımlandıktan sonra tür doğrulaması için moleküler analizler de gerçekleştirildi.

Uzmanlara göre, dişi H. longicornis, Türkiye’de doğal olarak bulunan diğer Haemaphysalis türlerinden ayırt edilebiliyor. Ayırt edici başlıca morfolojik özellikler arasında, yanlara doğru sivrilen ikinci ağız parçası segmenti, üçüncü segmentin sırt tarafındaki belirgin çıkıntı ve 5/5 diş formülü yer alıyor. Nimf evresindeki bireyler ise üçüncü ağız parçasının alt kısmında ve birinci bacakta (coxa I) gelişmiş çıkıntılar ile 3/3 diş formülü sayesinde diğer türlerden ayrılıyor (Hoogstraal ve ark. 1968; Yamaguti ve ark. 1971; Filippova 1997).

Ancak bu türün, Afrika bölgesinde görülen H. bispinosa, H. aciculifer, H. rugosa ve H. parmata gibi Kaiseriana alt cinsi üyelerinden net şekilde ayırt edilebilmesi için yalnızca morfolojik tanımlama yeterli olmuyor. Bu nedenle moleküler analiz yöntemleri devreye alındı. Ayrıca bu istilacı türün Türkiye’ye nasıl ulaştığını araştırmak için de genetik incelemeler büyük önem taşıyor.

Yapılan genetik analizlerde 16S rRNA gen bölgesi kullanıldı. Elde edilen dizilim, Çin’in Nanjing kentinden bildirilen Haemaphysalis longicornis izolatı (23LH09-7-4, erişim numarası: PP486235) ile %99,78 oranında benzerlik gösterdi. Ayrıca örnek, Çin kaynaklı diğer H. longicornis dizileriyle de %99’un üzerinde genetik uyum sağladı (örneğin JX051064, MZ617267, PP486236, JX051069 vb.).

Sonuç olarak, elde edilen dizilimlere dayanarak oluşturulan maksimum olasılık (ML) yöntemiyle hazırlanan filogenetik ağaçta, örneğimizin Kaiseriana alt cinsine ait türlerle ilişkisi net bir şekilde ortaya kondu. Bu bulgular, Asya uzun boynuzlu kenesinin Türkiye’deki varlığını hem morfolojik hem de moleküler düzeyde kesin olarak doğruluyor.

Çin’den Türkiye’ye: Vatandaş Bildirdi, Bilim Doğruladı

Türkiye’de ilk kez tespit edilen istilacı Haemaphysalis longicornis kenesi, bilim insanlarını harekete geçirdi. Asya kökenli bu kene türü, başta büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar olmak üzere geyik, fare, kuş ve hatta insan gibi birçok canlıdan kan emerek besleniyor. Nisan–Ekim ayları arasında insanlarda da tespit edilebilen bu tür, birçok ciddi hastalığın taşıyıcısı olma potansiyeline sahip.

Yapılan moleküler analizlerde Türkiye’de bulunan örneklerin, Çin’den yayılan ve dişi bireylerin eşleşmeden üreyebildiği partenogenetik suşla %99,78 genetik benzerlik taşıdığı belirlendi. Bu özellik, tek bir dişinin bile yeni bölgelerde koloni kurabilmesine olanak tanıyor. ABD’de benzer şekilde yayılan tür, şu anda 17 eyalete yayılmış durumda. Uzmanlar, bu istilacı türün Türkiye’de hızla yayılabileceği ve kontrol altına almanın zorlaşabileceği konusunda uyarıyor.

Keneler yalnızca hayvan sağlığı için değil, halk sağlığı için de risk oluşturuyor. SFTS gibi ölümcül virüslerin yanı sıra Türkiye’de yaygın olan KKKA virüsünü taşıma potansiyeli de ayrı bir endişe kaynağı.

Türkiye’nin kıtalar arası geçiş noktasında yer alması nedeniyle egzotik kene türlerinin zaman zaman görülmesi şaşırtıcı değil. Ancak bu bulgular, bu türün Türkiye’de tutunmuş olabileceğine dair ilk ciddi kanıt niteliğinde. Bilim insanları, yayılımın izlenebilmesi için vatandaşların da sürece dahil olduğu halk bilimi (citizen science) çalışmalarının önemini vurguluyor.

Araştırmacılar, bu kene türünün yayılımının ve taşıdığı hastalıkların izlenebilmesi için detaylı saha araştırmaları, hayvan ve bitki örtüsü analizleri ile halk sağlığı farkındalık çalışmaları yapılması gerektiğini belirtiyor.

Türkiye’de Kene Kaynaklı Hastalıklar Alarm Veriyor: Sebep İnsanlar Mı?

Bugün Türkiye sınırları içinde yaşayan çiftçiler, kene kaynaklı hastalıklarda önemli bir artışla karşı karşıya. Bu hastalıklar arasında, tedavi edilmediğinde ölümcül olabilen Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi virüsü de yer alıyor.

Yaz aylarında karşılaşılan kenelere karşı sempati duymak zor olabilir; zira bu canlılar kan emen parazitler olarak biliniyor.

Ancak uzmanlar, kenelerin zararlı olmalarının kendi tercihi olmadığını vurguluyor. Keneler, bulundukları çevrenin bir ürünü ve insanların çevresel etkileri, bu parazitlerin bugün insan sağlığı için ciddi bir tehdit hâline gelmesinde önemli bir rol oynuyor.

Kaynak: https://link.springer.com/article/10.1007/s10493-025-01015-9

Kaynak: https://www.cambridge.org/core/journals/parasitology/article/editorial-ticks-tickborne-parasites-and-diseases/32E0BEB03E0413F54322950224020BE3

Kaynak: https://www.sciencealert.com/theres-a-shocking-reason-ticks-are-so-dangerous-its-us

Derleyen: Aslıhan Yıldız

Loading

Bu içeriği paylaş
Yorum bırak, puan ver