Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan Dünya Mutluluk Raporu’na göre Finlandiya art arda altıncı kez dünyanın en mutlu ülkesi oldu. Peki, bunu nasıl başarıyor?
Her yıl iki farklı küresel mutluluk araştırması yayımlanıyor. Birincisi BM tarafından oluşturulan ve şimdiye değin 10. kez yayımlanan Dünya Mutluluk Raporu, farklı toplumların genel yaşam memnuniyetlerini GSYİH, sağlık ve sosyal destek gibi faktörler üzerinden nasıl değerlendirdiklerini ölçüyor.
Diğer çalışma ise küresel bir veri şirketi olan Ipsos tarafından Küresel Mutluluk Raporu şeklinde yayımlanıyor. Ipsos, dünyanın her yerinden insanlara kişilerarası ilişkilerinde, ekonomik istikrarlarında ve sağlıklarında ne kadar mutlu olduklarını soruyor.
Birleşmiş Milletler’in verilerine göre Kuzey Avrupa ülkesi olan Finlandiya, art arda altıncı kez dünyanın en mutlu ülkesi oldu. Finlandiya’yı sırasıyla Danimarka, İzlanda, İsrail ve Hollanda izledi. Öte yandan Ipsos’un verilerine göre en mutlu ülkeler sıralaması Çin, Suudi Arabistan, Hollanda, Hindistan ve Brezilya şeklinde oldu.
Bryn Mawr College’da Harvard Yetişkin Gelişimi Çalışması’nın yürütücüleri Psikoloji Profesörü Marc Schulz, dünya genelinde yapılan raporlamalara ilişkin insanın, toplulukların ve bir ülkenin mutlu olmasının ne anlama geldiği sorusuna yanıt verdi.
Marc Schulz, çalışma arkadaşı Profesör Robert Waldinger ile 2022 yılında yaklaşık seksen yıllık bir araştırmanın sonucunu içeren “İyi Yaşam: Dünyanın En Uzun Bilimsel Mutluluk Araştırmasından Dersler” isimli bir kitap yayımladı. Kitapta, araştırmanın da temel ilkesini oluşturan unsurun insanların ihtiyaç duyduğu sosyal destek olduğu ortaya çıktı. BM’de veya Ipsos’un araştırmasında bir ülkeyi öne çıkaran, insanların daha uzun ve daha mutlu yaşamlarını sağlayan temel barometrenin iyi ilişkiler kurmak olduğu belirtildi.
Schulz, BM raporuna göre Finlandiya’nın en mutlu ülkeler listesinin başını çekmesinin İskandinav ülkelerindeki sosyal desteğin öncelik olarak görüldüğüne dair bir çıkarımda bulundu. Schulz, “Finlandiya’nın verileri, bize devlet ile halkın sosyal bağlantılarının ne denli önemli olduğunu gösteriyor.” dedi.
Marc Schulz, kitabına da konu olan araştırmasından elde ettiği çıkarımda “İnsanlar sadece gerçekten anlaşılmak, duyulmak ve hayatlarında desteklenmek istiyor. Bağlantı hakkında konuştuğumuzda, birinin bizi tanıdığını ve hayatta arkamızı kolladığını hissettiğimiz yerlerden bahsediyoruz. Bağlantılar hem duygusal sağlık için iyidir hem de daha da şaşırtıcı olanı, bizim için fiziksel faydaları da vardır.” ifadelerini de sözlerine ekledi.
Her iki küresel ankette de dünyanın daha mutlu hale geldiği yönünde bir eğilim olduğu tespit ediliyor. Ancak sosyal medyaya veya haberlere bakılırsa bugün hayattan memnuniyetsizliğin tarihin en yüksek noktasında olduğumuzu düşünmememiz mümkün. Zira günümüzde ekonomiler zor zamanlardan geçiyor. Demokratik kurumlar birer birer iflas ediyor. Hoşgörü, çeşitlilik ve kapsayıcılık kültürü zayıflıyor. Küresel iklim değişikliği, insan aşırı faaliyetler sebebiyle dünyayı uçuruma doğru sürüklüyor. Ancak unutulmamalı ki dünya daha önce defalarca yok olmanın, nükleer bir felaketin eşiğine gelmişti. Üstelik bunlardan birine de bir yanlış anlaşılma sebep olmuştu. Örneğin, Sovyetler Birliği’nin Paris ya da Londra’yı vurma tehdidinin yaşandığı 1956 Süveyş Krizi esnasında, Türk hava sahasında savaş uçaklarının algılandığı düşünülmüş, kırmızı alarm verilmişti. Oysa daha sonra bunların bir kuğu sürüsü oldukları fark edilmişti.
Derleyen: Muhammed Bayar